7 Şubat 2021 Pazar

SAHTECİLİK VE CAN DÜNDAR'IN SAHTE ATATÜRKÇÜLÜĞÜ

 


2009-2010 gibi gençler arasında bir sübliminal mesaj iddiası çılgınlığı başladı ve 15 temmuz sonrası dönemde meğer Fetö burada zaten her şeyi anlatıyormuş sözleri ile doruğa ulaştı.

Oysa subliminal mesaj, senaryonun bütünü ve gösteride ne olduğu değil, ne olmadığıdır. Yani izlediğiniz film-oyun-belgesel ve hatta kanalın genelidir. Çoğu kez subliminal ya da gizli mesajı ararken, burada ne var diye değil, burada ne yok diye arama yapılmalıdır. Asıl mesaj,  o kültürel ürün ya da kanalda ne olmadığıdır.

Örneğin o televizyon kanalına kimler konuk edilmiyor,  o yayınevi kimin kitapları basmıyor, o gazete-dergi ya da kanalda hangi haberler yok. Yok derken, yok denecek kadar az. Mesela epeydir şehit haberlerine televizyon ve gazetelerde yok denecek kadar az haber yer veriliyor. Bir zamanlar neredeyse koca bir şehri sokaklara döken şehit cenazeleri gayet sessiz geçiyor. Salgın diyeceksiniz ama iktidar kongrelerinin maşallahı var.

Sadece ürün ya da ürün sunan işletmeler değil, dönemde de ne var, ne yok bakacaksınız ki dönemi anlayasınız.  Mesela Sinan Cemgil ve arkadaşları, Ordu'da bir Amerikan-NATO radar üssünü basıp, bir kaç teknisyeni kaçırıyor. Bir ara bu Amerikalıları öldürmeye karar veriyorlar. Ancak öldürmeye içleri elvermiyor. Sonra aynı ekip, Kızıldere'de Türk askeri ile çatışıyor. İlginç olansa, bu 1968'de 6. filo askerlerinin denize  dökülmesinden sonra Türkiye'de Amerikan askeri ya da Amerikalılara karşı ikinci ciddi eylem.  Bir de doksanlara İncirlikte çalışan bir astsubay vuruldu. Başkan Johnson'un mektubundan beri ülkemizde ciddi bir Amerikan karşıtlığı var ama ne Amerikan askerlerini ne de Amerikan şirketlerini pek rahatsız eden pek yok.

Benzeri şekilde aşırı Sovyet karşıtlığına rağmen Sovyet diplomatları ve şirketleri de ülkemizde zorluk yaşamadılar. Sovyetlerin en büyük düşmanı olan Ülkücüler arasında yetişen Mehmet Ali Ağca, o dönemin papasını vurabilmiş olsaydı, Sovyetler birliği on yıl daha yaşayabilirdi.

Buradan da anlayacağız ki, aslında cepheler net değil. Mesela bu blokta Tema ihanetini  anlatmıştım. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2019/04/tema-ihaneti.html)  Tema, orman ve otlakların imara açılması ile ilgili yasalara destek verdi. Hiç bir maden-taş ocağı direnişine de destek vermedi. Son 10 yıldır tek bir ağaç bile diktiğine dair haber yok. Sadece öğrencilere sözde çevre eğitimi veriyor.

Bu kadar uzun girişten sonra, Can Dündar'ın sözde Atatürk belgesellerine gelelim. Kendisi Atatürk üzerinden en fazla para ve itibar kazananlardan biridir. Ben hemen hepsini izleyen biri olarak orada ne yok diye, birden farkına vardım ki orada Atatürk'ün savaşları, zaferleri yok. Sadece acı çeken ve içi daralan zavallı bir ihtiyar yada bunalımlı bir genç var. Böyle kötü bir belgeselcilik nasıl olabiliyor?

Kasıtlı olabilirse, olunuyor. Geçenlerde eski bir video ve akabinde bir fotoğraf tekrar gündem oldu. Orhan Pamuk'un daha yeni ünlendiği zamanlar ve kendisi Mehmet Ali Birand'ın programına konuk olmuş. Orada 19 yaşındaki hali ile Rasim Ozan Kütahyalı'da var ve soru sormak için söz alıp, Pamuk'u yağlıyor. Etrafındaki diğer kişiler de, Fetö'nün Altın Neslinin gençlik halleri. Biran'da malumunuz, meyhane ücretini  bile Karen Fogg'a ödetiyordu. Dündar'da onun çıraklarındandı.

Dündar'ın seri halindeki belgeselleri,  Türk toplumundaki karizmatik Atatürk algısını yıkmaya yönelikti. Doksanlı yıllar boyunca sürekli gösterilerek, bunda başarılı da olundu ve siyasal islamın önü açıldı.


3 Şubat 2021 Çarşamba

ELON MUSK, BİTCOİN, YİMPAŞ, KOMBASAN VE JET FADIL

 


İki sene kadar önce karikatürist ve mizah yazarı  Umut Sarıkaya bir yazısında Elon Musk, Jet Fadıl olabilir mi diye sormuştu. Sonra bu konu Ekşisözlük ev diğer sosyal medya ortamlarında konuşuldu. Sonra Musk, Mars'a bir roket gönderince, Youtube Yürkiye'nin bilim elçisi Barış Özcan, bu söylemle alay etti. 

Arkadaşlar kızacaksınız ama ben hem Musk hakkında, hem de bitcoin hakkında benzer şüphelere sahibim.  Bircoin ve Musk bana sadece Jet Fadıl'ı değil, Kombasan ve Yimpaş holdingleri de hatırlatıyor.

Jet Fadıl demişken, şimdiki nesil onu bilmez. Doksanların sonlarında, ben daha yeni öğretmenliğe başlamıştım, bir sürü ortaklı şirket kurmuştu ve Siirt'te otomobil fabrikası kuracaktı. O günlerin çok popüler bir yarışma programına sponsor olmuştu (program galiba Çarkıfelek'di, ama otomobil markası Malezya menşeli Proton'du), her akşam en az iki otomobil dağıtıyordu. Proton otomobil alana iki adet koç hediye ediyordu (Tofaş'ı üreten Koç holdinge nazire yapmak için). Kurbanlık koç, o zamanlar da öyle ucuz bir şey değildi. O günlerde pek çok kişi, ciddi ciddi Siirt'e otomobil fabrikası kurulacağına inanmıştı,

Oysa Jet Fadıl, o zamanlar da sabıkalı bir dolandırıcıydı, kooperatif dolandırıcısıydı. Yarım bıraktığı binaların iskeletleri halen Ankara Sincan'da karayolu kenarında duruyor. 

Jet Fadıl sadece basit bir dolandırıcılık oyunu değildi. Kombasan, Yimpaş gibi çok ortaklı holdinglerle beraber, ülkeyi siyasal İslam'a hazırlamak araçlarıydı. Amaç halkı tarikatlarca yönetilen bir Türkiye'nin sanayileşip, kalkınacağına inandırmaktı. Aslında bu ikisi başta olmak üzere, hemen hepsi de üretmekten çok uzaktı. Ana sermayedarlar çoğunlukla Almanya başta olmak üzere yurt dışındaydı.

Kombasan ve Yimpaş, daha doksanların başlarında efsaneydi. 91 ya da 92'de lisede bir arkadaşımda Yimpaş sohbeti yaptığımızı hatırlıyorum. Farklı görüşte iki arkadaş olarak Yimpaş'ı öve öve bitirememiştik. Doksanlar boyunca Yimpaş ve Kombasan başta olmak üzere böyle çok ortaklı şirketleri övmeyenleri dövüyorlardı. O zamanlar bu sohbetler;  Adamlar üretiyor ağbi sözü ile biterdi. 



Oysa bu iki kuruluşun kazancı üretimden değil, Fetö tarikatının ve diğer Nurcu-şeriatçı toplulukların üyelerinin aidatlarından ve yeni üyelerden geliyordu. Açılan bir sürü fabrika-mağaza ve benzeri tesis ve medyanın gücü ile bu gerçek çok iyi gizleniyordu. O dönemde Samanyolu kanalı, Kombasan'ın kurucusunun hayatını dizi yapmıştı. Dizinin adı Kimyacı'ydı, zira holdingin kurucusu hayata bir Kimya öğretmeni olarak atanmıştı.

Bu holdinglere özenen pek çok amatör holding çıktı. Bunlar Fetö'nün örgüt disiplinine sahip olmadıkları için, çabucak battı. Bunlar arasında elli işçisi, beş yüz ortağı olan Munzur su şişeleme fabrikasını  hatırlıyorum. 

Gene doksanlarda Ramazanlarda meydanları kaplayan iftar sofralarını, fakir ailelere giden onlarca koliyi hatırlayın. Hepsi de Yimpaş ve Kombasan gibi 2002-2010 arasında sessizce kayboldu, azalarak bitti, çünkü amaçlarına ulaşmışlardı.

Bitcoin'in ise ana kaynağı Çin ve bence Bitcoin'de Çin'i finansal merkez yapmak için kullanılan bir enstrüman. Zira Bitcoin'in değeri matematiksel şekilde formasyonu zor bir şekilde artıyor ve azalıyor.  Bir de, bir işin ponzi sistemi olup, olmadığını anlamanın en kolay yolu, yatırımcıların, başkalarını da bu yatırıma davet etmesidir. Çünkü o şey, bir artı değer üretmediği ve güvencesi de olmadığı için değerinin artması, başkalarını  da onunla ilgilenmesi ile orantılıdır.

Yimpaş, Kombasan, Jet Fadıl ve hatta Çiftlikbank'ın en büyük yatırımcıları paralarını kurtardı. Hatta Yimpaş ve Kombasan'ın Almanya başta olmak üzere pek çok yatırımcısı, son günlerinde kar payı diye verilen faizler artınca tehlikeyi fark edip, paralarını çektiler.

Son olarak Elon Musk ve benzeri iş insanlarının başarı hikayelerinde batırılan ortaklar, zimmete geçen mülkler anlatılmaz. Nasıl ki büyük mafya babalarının başarı hikayelerinde öldürülen ortaklar, kankalar, kardeşler varsa; büyük iş adamlarının başarı hikayelerinde de kandırılan, batırılan ortaklar vardır. Sakıp Sabancı bir yerde yanılmıyorsam Goodyear'ın Türkiye fabrikası olacak, Koç holdingle rekabetini anlatıyor. (Ta lisedeyken okumuştum, biraz eksik-yanlış anlatıyorumdur, affedin) Lassa ve dolayısı ile Sabancı holding de bu fabrikaya ortak ama Koçlar bastırıp, yönetimi ele geçirmek istiyor. Merdi Kıpti'nin şecaat arz ederken, sirkatini söylemesi misali de fabrikanın küçük ortaklarını nasıl batırıp, fabrikada çoğunluğu ele geçirdiğini anlatır.

Steve Jobs genç yaşta öldüğüne dünya ağlasa da ortakları ve çalışanları (muhtemelen) zil takıp oynadı.  Zira çalışanlarını aşağılayan bir zorbaydı ve dolandırdığı tek kişi de beraber oyun yazdığı arkadaşı değildi. Şirket karda zirve yaparken, şirketten uzaklaştırılmasının da sebebi muhtemelen böylesi bir şeydi. Sahtekar olması, deha olmasını değiştirmiyor. Piksar'a gitti ve onu Walt Disney seviyesine getirdi. Sonra Apple'a geri döndü.

Elon Musk'da pek çok şeyi küçük yatırımcıların parası ile yapıyor.

Dostlarım, ortak dediğin işin başındadır, çalışır, çalıştırır. Kendisi yoksa bile yönetim kurulunda üyesi, denetlemek için muhasebecisi ve avukatı vardır. Borsadan hisse alarak da şirket ortağı olmazsınız, şirketin hisse değerini arttırarak, şirketi finanse edersiniz, yani bu da bir çeşit bankaya kredi verme işlemidir. Kimse de borsadan hisse alana doğru dürüst temettü vermez. Kazancınız, hisse değerinin artmasıdır. 

Küçük yatırımcı arada kolay harcanır, rulet masasına kaybedebileceğinizden fazla para koymayın.

21 Ocak 2021 Perşembe

KANDIRILMANIN KABUL EDİLEBİLİRLİK ÖLÇÜTLERİ 3



 6)Ava giderken avlanmak: Türkçenin fiil çekim kurallarının cilvesi olarak avlanmak kelimesi, hem av yapmak, hem de av olmak anlamına gelir. Dolandırılan pek çok kişi de, av yapmaya giderken av olanlardır.

Ünlü dolandırıcı Sülün Osman'ın kendisi kadar ünlü bir sözü vardır. Ben asla dürüst insanları dolandırmadım, beni dolandırmak isteyenleri dolandırdım. Sonra örnekler verir, Osman'ın elinde altın bilezik vardır, ameliyat için yok pahasına satacaktır, hemen kabul ederler, sabah da o bileziklerin sahte olduğunu öğrenirler. Ya da üç kuruşa şehrin ortasındaki devasa arazinin, boğaz köprüsünün satın alabileceğini ve fahiş kar edeceğini sanır.

Avlanmaya giderken av olmak, bu kadar ahmakça olmayabilir. Mesela ponzi sistemi denen ve dışarıdan iş yapıyor görünüp, aslında tamamen yeni katılımcıların, eski katılımcıların faizini ödediği sistemlerde de benzeri durum vardır. Bu sistemlerde paranı son anda çekersen büyük kar ederesin. Pek çok kişi bu son dakikayı kaçırır.

Çiftlikbank olayında da son bir buçuk hatta iki ay öncesinden para çekmeler durdu. Bazıları daha fazla para yatırıp, para çekmek için ayrıcalıklı müşteri olmayı denedi. ( Pek çok ponzi sisteminde işleyen bir durumdur.) Bu durum işlemediği gibi benim naçizane tahminim Çiftlikbank olayında bu son dönemde yatan para kayda da geçmedi.

Siyasette de bazen benzeri olur. Karl Marks, Paris Komününü anlatırken esnafın isyanın bastırılmasına ne kadar sevindiğini anlatıyor. Oysa bankalar, büyük bankalar ve büyük çaplı alacaklar, isyanın bastırılmasında katkılarına bakmadan, borçlarını faizi ile aldılar.

7)Aslında pek de kandırılmamış olmak, kandırılmışlıktan karlı çıkmak: Bu da başka ve hassas konu. Siyasette kandırıldığını söyleyenlerin, bu kandırılmadan karlı çıkmış olması ilginç bir durumdur.

13 Ocak 2021 Çarşamba

KANDIRILMANIN KABUL EDİLEBİLİRLİK ÖLÇÜTLERİ 2



 4.)Kandıranın niyetinin açıklığı: Kandıranın niyeti çoğu kez gizli değil. Bazen fazlası ile açık. Hitler, Kavgam'ında Rusya'yı işgal etme niyetini daha 1924 yılında açık açık ilan ediyor mesela. Bizim donanmamız yok, bizim imparatorluğumuz doğu da ve karasal olacak diyor. Sonuçta Stalin, Hitler'in her an saldırmasına hazır olmalıydı.

Benzer bir şekilde, Fetö'nün ülkeyi ele geçirme planları, televizyon yayınına bile çıkmış, kendisi de bu yüzden Amerika'ya kaçmıştı. Yani 15 temmuz beklenmedik bir şey değildi. Kaldı ki 2016'nın şubat ayından itibaren örgütün basını, adeta biz darbe yapacağız diye bağırıyordu. (Özellikle de Nazlı Ilıcak)

12 Eylül'de  bazı şeyler 1980 yılında başlamıştı. Özellikle Fatsa operasyonlarından sonra, gardiyanlar, askerler ve polisler daha gaddar olmuşlar, Kenan Evren'de genelkurmay başkanı olarak daha sık açıklama yapar olmuştu.,

Fetö'yü hocası Said-i Nursi'den ayırmaya kalkıyorlar. Oysa o risaleleri okusanız, Fetö'nün, hocasından farklı düşünmediğini ve davranmadığını anlarsınız. Hatta diğer kanaat önderlerinin  (F-G ve diğer şeyhlere zamanında öyle deniyordu) yazdıklarını okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.

Peki onca yazıp-çizilmesine rağmen solcu, hatta çok solcu kitlenin bu açık gerçeği görmemesine ne demeli? Adamlar niyetini açıkça söylüyor ama sen onların işçiden-emekçiden-özgürlükten yana olduklarını zannediyorsun.

5)Kandırmanın daha önceki örnekleri: İnsan sadece kendi yaşantılarından değil, başkalarının yaşantılarından da öğrenen canlıdır. Daha önce çok kişinin canını yakmış, ayyuka çıkmış dolandırılma yöntemleri sizin üzerinizde işe yarıyorsa, ciddi anlamda sorun var demektir. Türkiye'de belli dolandırıcılık yöntemleri vardır. Belli dönemlerde çok yaygındır ve sık sık haberlere konu olur.

Telefon dolandırıcılığını ele alalım. İnternetin ilk yıllarında Bulgaristanlı kızlar Türk erkeklerini çok dolandırıyordu. (Bulgaristanlı diyorum çünkü çoğunluğu Türk de olsa aralarında bolca Roman ve Bulgar'da vardı. Bulgaristan'da Romanlar, Hristiyan da olsalar, kendi aralarında Türkçe konuşma alışkanlıkları yaygındır. Pek çok Bulgar da, ticari ilişkiler sebebi ile pek güzel Türkçe öğrenmiştir.) Bu kızlar genelde gavurla evlendirileceği bahanesi ile Türkiye'ye gelmek istiyor, bunun için pasaportlarını çıkarabilmek için bir kaç yüz ero istiyordu. Bazen de hasta babası için para istiyordu. Watsapp ve benzeri uygulamalar bu tür dolandırıcılığın kökünü kuruttu. Çünkü sınır kapısındayım,  bin ero daha gerek falan dendiğinde, konum at falan diyebiliyorsunuz.

Bir de polisten, Mitten, Jitemden arıyoruz, telefonunuzu teröristler kullanıyor ve benzerleri ise klasiktir. Öte yandan iş dünyasında her sektörde veya ticaretin genelinde, iş dünyasında yıllar geçtikçe öğrenilen dolandırılma türleri vardır. İşe girince bazılarını sizden daha tecrübeliler öğretir, bazılarını da zamanla siz öğrenirsiniz.

Kandırma yöntemleri de sık sık tekrarlanır. Michel Moore'un Aptal Beyaz Adamlar kitabında okuduğuma göre Fox Tv  (Amerika'da olanı) 2000 seçimlerinde George Bush-Al Gore arasında fark azken, benzer bir şekilde adam kazandı oyunu oynamış. (http://onbinkitap.blogspot.com/2019/01/adam-kazand-m-acaba.html ) Sonra Narcos dizisinden öğrendiğime göre aynı oyun Meksika'da da oynamış ve bu oyunun adı, SEÇMEN BASTIRMA imiş. Neyse ki son İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde tutmadı. (Devam edecek)

10 Ocak 2021 Pazar

TWİTTER'DA KIZKARDEŞLİK HAREKETİ



Yılın son ayına girmişken bir tweet, ardına takılan yirmi kadar kadınla beraber me too (ben de) hareketine döndü. 8 aralık 2020 'de Leyla Salinger adlı ve şu günlerde kapatılmış bir hesaptan önce ünlü yazar Hasan Ali Toptaş, arka arkaya ben de diyen kadın yazarlarca tacizle suçlandı. Toplamda yirmi kişi kadar oldular. Sadece Hasan Ali Toptaş değil, pek çok yazar (çoğu da basbayağı solcu) da bundan nasiplendi. 

Olayı batıran, Hasan Ali Toptaş'ın ne özür dilemeye, ne de itiraf etmeye benzeyen açıklaması oldu. Pek çok kişi bu yazıyı yayınevinin ya da basın danışmanının falan yazdığını söyledi ama bence kendisi yazmış. Okuyucuları iyi bilir, eril faillik tam ona göre bir tamlama. Hem Öz Türkçe, hem de Osmanlıca. Skandal boyunca herkesin ağzında bu söz vardı. Yani er oluna, erkek olunca, bu erkekliğin faaliyeti olunca affedilmesi gerekliymiş gibi! Bora Abdo ise sarhoşluk ve ilaç kullanmasını içeren bir özür mesajı ile ifşa oldu, ardından da her iki yazarında yayınevleri ile ilişkisi kesildi. 



Bu süreçte Toptaş'ın eril faillik kelimesi o kadar alay konusu yapıldı  ki, mesajı sildi ve çevir-kazı yanmasın hesabı, mesajını sildi, özrünü geri aldı. Üstat, sen de uçana-kaçana saldırmışsın. Bora Abdo'yu ize taciz ettiği kadına yazdığı ve ilaç kullanmasını bahane ettiği özrü yaktı. (İtiraf edeyim, kendisinin adını bu olayla duydum.)

Bu süreçte ilgimi çeken sağ medyanın bu konuya önce ilgisiz, sonra erkeklerden yana tavır takınması oldu. Oysa sağ basın, sola belden altı vurmaya bayılır. Önüne de gümüş tepside altın tepside fırsat geçmişti.

Sağ basın, onlarca solcu yazarı yerden yere vuracağı fırsatı neden geri çevirmişti?

Olay, kadınların biz taciz edildik, incitildik diye kamuoyuna söylemesi, bağırıp, çağırmasıydı. Muhafazakarlıkta, kadınların taciz edildiğinin duyulması, tacizin kendisi kadar kötüdür. Tacizciye cesareti de bu verir. Kadın, tacizden korkmalıdır ki, gece sokağa çıkamasın, her zaman yanında, yakınında bir erkek arasın, erkeğim olsun da soğan erkeği olsun, desin.

Türkiye'de en liberal, sol kesim bile erkek egemendir. Solda bile kadınlar anca birbirleri ile dayanışarak iki tacizcinin hakkından anca geldi. Bir araya gelen kadınların hepsi de kurbandı. Gönül isterdi ki, tacize uğramamış kadınlar da, hemcinslerine yardım etsinler. Şu an bu da büyük bir gelişme.

Bunun bir de çekememezliklerin, birbirine laf sokmaların, entrikaların bol olduğu edebiyat dünyasından başlaması da önemli bir gelişmedir. (Türkiye'de edebiyatta para yoktur ama entrika boldur. Beş yüz bile satmayan, yüz sayı bile yaşamayan dergilerde şiir-öykü çıkması bile büyük olaydır.)

Egemen sınıflar, egemenliklerini bilir ve korumaya çalışır. Egemen olmayan sınıflar ise bunu bilmez, kendi sınıfından nefret eder, egemen sınıfa yaranınca, yağ çekince, üst sınıfa çıkacağını sanmak bir yana, üst sınıf olduğunu sanır. Dünyada sendikalı işçilerden nefret eden bir sürü sendikasız işçi vardır ama sendikalı işçileri işten çıkaran patronlardan nefret eden çok az patron görürsünüz. (Hatta bence hiç görmezsiniz)Benzer bir şekilde bir sürü kadın feministlerden nefret eder ama maçolardan nefret eden erkek bulamazsınız. Benzer şekilde pek çok işçi sendikalardan, pek çok kadın da kadın derneklerinden nefret ederler.

Çünkü işçilerin pek çoğu patronun has adamı olunca sınıf atladıklarını ya da atlayacaklarını zannederler. Benzer şekilde kadınların da pek çoğu iyi bir erkeğe sahip olunca, kadınların uğrayacağı zulümden kurtulacaklarını zannederler. Oya Atatürk, milletleri kurtaranlar anca kendi azmi ve kararıdır demiştir ve bu milletlere kadın milleti de dahildir.



Şimdi halen bilmeyen kadınlar için, erkeklere ait üç sır açıklayayım. İki aşk arasında kalmış erkek yoktur, yüzsüzce iki kadını da kullanan erkek vardır. Kuyruk sallayan dişi köpekten çok, birbirlerini gazlayan erkekler vardır. Bu, daha ergenken daha milli olmadın mı muhabbeti ile başlar (Bu iğrenç tanım halen kullanılıyor mu bilmiyorum.), sonra kız sana iş atıyor, görmüyor musun, badak mısın, incel misin (badak ve incel kelimelerini de ekşisözlükten öğrendim) gibi kışkırtmalarla devam eder. 

Üçüncüsü de şiddet uygulayan kişi, o şiddetin bedelini ödemedikçe gerçekten pişman olmaz. Kadına şiddet uygulayan erkek de, temelli terk edilmedikçe, tacizci de en azından ifşa olmadıkça pişman olmaz. Erkek egemen toplumda, başka bir erkeğin korumasından çıkmış kadının kendi hakkı olduğunu öğrenmiştir çünkü. (Bu yüzden bir erkeğe en kesin hayır yanıtı, bir sevgilim var yalanıdır.)

Kadınlar olarak birbirinizle destek olmalı ve tacize uğramış, incinmiş hemcinslerinize sahip çıkmalı; dahası bunu yapanları bağıra-çağıra ifşa etmelisiniz. Nasıl ki parasını çaldıran değil, hırsız suçluysa, taciz edilen değil, taciz eden suçludur.


REHBER ÖĞRETMEN DEĞİL, OKUL REHBERLİK UZMANI

 


Öğretmenler arasında meslektaşlarınca en sevilmeyen branş, rehber öğretmenlerdir. Diğer öğretmenlerin gözünde elinde çay kupası ile ortalıkta dolanıp, bir sürü evrakı da öğrencilere doldurtmak üzere kendilerine veren birisidir. Okula geç gelir, erken gider, her gün gelir ve tam ek ders ücreti alır, çoğu kez diğer öğretmenlerle pek muhatap olmaz falan.

Aslında olay, bu işi en baştan yanlış adlandırmamıza dayandırılıyor. Bu meslek bir öğretmenlik değil. Bu meslek okul psikologluğu, sosyal hizmet görevliliği ve rehberliğidir. Adı bile uzun olan bu mesleğin görevi de çok karmaşıktır ki, kalabalık okullarda iki ve daha fazlası gerekir ama pek çok okulda bir tane bile zor bulunur.

Bu mesleğe rehber öğretmen denmesinin iki sebebi var. İlki öğretmenler, kadro olarak, üniversite mezunu devlet memurlar arasında en düşük maaş alanlardan biridir. Diğer sebebi ise, Türkiye'de öğretmenliğin meslek olmamasıdır. Sınıf öğretmenlerinin önemli bir kısmının ziraat mühendisi,  pek çok bankacının kariyeri kesintiye uğrayınca İngilizce öğretmeni yapıldığı bir ülkedeyiz. Böyle bir ülke olarak eğitimde geri kalmamız son derece normaldir. Sağlık meslek lisesi edebiyat öğretmenini, il sağlık müdürlüğüne, şube müdürlüğü yapabildiği ülkenin sağlıkta geri kalması normaldir.

Bu branşta da, özellikle özel okul ve dershaneler halen felsefe öğretmenleri bolca çalıştığı gibi, devlet okullarında da önemli miktarda var. Bir kısmı 2002-2004 gibi atandı, bir kısmı da geçici kararnamelerle yıllarca rehber öğretmenlik yaptı ve halen yapıyor. Ben de, Anadolu öğretmen liseleri kapanım da tekrar felsefeye döndüğümde, benim durumumda olanları rehberlik öğretmeni olma ihtimali vardı. Ben yapabileceğime inanmadığım için zorlamadım. Pek çok arkadaş, özellikle Facebook ve benzeri gruplardan kampanya yaptı ve olmadı. Branşın asıl sahibi sayılan, kapanan eğitim programlama bölümü mezunları, milli eğitim ne yapacağını bilmediğinden rehber öğretmen yaptı.

Sosyal medyada, özellikle Ekşisözlük'de öğretmenlere kin kusanlar, öğretmen olmak isteyip de olamayanlar olduğu gibi, rehber öğretmenlere nefret eden öğretmenler de, bu branşa geçemeyenlerdir.

Öte yandan bu branşın önemi anlaşılamadığı gibi, görevi de anlaşılamıyor. Mesela bu branş, okul psikoloğu gibi görevi olmakla beraber, terapistlik değildir. Zira okul psikoloğu başkadır,  klinik psikolog başkadır. Okul yönetimi ile işbirliğindedir, o tanıma testleri de pek çok okulda ciddiye alınmıyor. Pek çok öğretmen için zaten pek yeni olan rehberlik servisi, problemli öğrencilerle görüşen, disiplin işlemlerinde imza atan, bir sürü evrak işini öğretmene yıkan kişidir. Bunun için rehber arkadaşlar bilgileri sadece sınıf öğretmenleri ile değil, tüm öğretmenlerle paylaşmalıdır. 

Kaldı ki bir okulun tüm yükünü tek başına taşıyamaz.

Eğitimin çok derdi var, bugünlük bunu yazdım.



7 Ocak 2021 Perşembe

KANDIRILMANIN KABUL EDİLEBİLİRLİK ÖLÇÜTLERİ-I



 Kandırılmak hayatın kaçınılmaz bir sonucudur ve hayatta kandırılmamış kimse yoktur. İnsan denen varlık çok bencil de olsa, topluluk halinde yaşamaya mecburdur. Bu sebeple güvenmek için ve güvenmemek için sebepler, ölçütler oluşturmuştur. Ben de kendimce bu ölçütleri, yani kandırılmanın mantığını anlatmaya karar verdim. Maddeler halinde yazıyorum:

1)Kandırılanın yetkinliği; Kandırılan olarak yetkin-yetişkin değilseniz, kandırılmanız hoş görülebilir. Yasalar da bunun yanındadır. On sekiz yaşından küçük birisi senet imzalarsa geçerli değildir. Gene yaşı çok küçük biri ile, o kişinin isteği bile seks yapmış olursanız, bu iğfal suçuna girer. Yani o kişinin aklı olgunlaşmadığından, onu kandırmış olursunuz. Bunun yanında demans (bunama), akıl hastalıkları durumunda da benzeri yetkin olma konusuna girer. 

Yaşınız ve beden sağlığınız sağlam olmasına rağmen yetkin olmama konusu da o konuda bilgi azlığınız olmasıdır. Örneğin köyden yeni göç etmiş birisinin dolandırıcıdan Boğaziçi köprüsünü ya da Saat kulesini satın alması normaldir. Yılların esnafı, tüccarı olarak böyle basit dolandırılmanız çok mantıklı değildir. Oğlu polis olan bir arkadaştan, başka bir polisin, telefon dolandırıcıları tarafından, sizin telefondan albayın karısını rahatsız ediyorlar diye dolandırıldığını duymuştum da ne gülmüştüm. Teşkilat olarak parayı kurtarmışlar ve olay duyulmasın diye büyük çaba harcamışlar.

Politik açıdan bir liseli genç ya da taşralı bir politikacı kandırılmış olabilir ama yılların tecrübeli politikacılarının kandırılmasını normal görmeli miyiz, kabullenmeli miyiz? Ya da o en kalite okullarda okumuş, yurt dışında gezmedik ülke bırakmamış, Türkiye'yi bıraktım, yurt dışında kaliteli üniversitelerde mastır, doktora yapmış aydınlarımız, kumpası görmediler mi ya da yetmez amanın tek amacının yargıyı ele geçirmek olduğunu görmediler mi? Ben yabancı dil bile bilmeyen, onların pek  çoğunun okuduğu liseden bile daha geri olanakları olan bir taşra üniversitesinden mezun, taşrada bir lise öğretmeni olarak gördüğümü, onlar nasıl görmediler? O kadar eğitimin sonu, kullanışlı aptal olmak mı?

Gene şu günler Adnan Oktar'ın kediciklerini, kandırılmış masum kızlar gibi gösterme çabaları var ve bunda da başarılılar. Bilkent, Koç, Boğaziçi gibi kalburüstü, yüksek puanlı ve yüksek ücretli üniversitelerde okumuş ve üst düzey gelirli aileden kızlar nasıl kandırılabiliyor?

2) Kandıranın Kandırana Yetkinliği: Kandıran çok üst düzey bir dolandırıcıysa ya da dolandıranın iyi niyetini suiistimal edebilecek bir konumdaysa, kandırılma mazur görülebilir. Yıllarca güven kazanmış bir doktora, ciddi bir bilim adamına inanmamız da normaldir.

Öte yandan ilkokul mezunu bir vaizin etrafında o kadar çok insanın toplanması mantıken kabul edilebilir değildir. Sıradan bir banka memurunun, devasa miktarda parayı çaldığına veya zimmetine geçirdiğine kolay kolay inanmayız.

3)Kandıranın kaçıncı kez kandırdığı: Kumarda bile ilk elin günahı olmaz derler. İnsan ilişkileri özünde güven vardır ve çoğu kez yabancı birileri işe önce güvenimizi kazanarak ya da kazanmaya çalışarak geçer. Oysa aynı kişinin bizi defalarca dolandırılmansın arkasında başka nedenler ararız.

Banker Kastelli, Fadıl Akgündüz gibi kişiler, çoğu kez de aynı kitleyi, defalarca dolandırılmıştır .Bu dolandırılma tabi ki normal değildir. Aslında bu kişiler dolandırılmamaktadır. (Daha sonraki bir maddede yazacağım)

Aslında tek parça yazacaktım ama yazılması uzun sürecek. Bu yüzden de bir kaç parça olarak yazacağım.