Dikkatimi çeken diğer bir olay da, bu akımın Türkiye'den değil, Kırgızistan-Kazakistan diyarında ortaya çıkması.
Dikkatimden kaçan ise, kaç yıldır Türk-İslam sentezi unutuldu. Zaten devletin büyük reisi de her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık dememiş miydi bir kaç yıl önce? Bu sözünden de dönmüş değil.
Pek çok ahmağın anlamadığı, Kürt düşmanlığının Türkçülük olmadığıdır, tıpkı Alevi veya Gayrı Müslüm düşmanlığının Müslümanlık olmaması gibi.
Son bir kaç yıldır Türk faşistleri arasında Deizm moda olduğu gibi, Tengiricilik de moda oldu ama Faşizm, dindarlık konusunda olduğu gibi, Deizm ve Tengricilik konusunda da samimi değil.
İslamcı olurken amacı Gayrı Müslümler, Aleviler ve diğer dini aşağı olanlara karşı üstün olmaktı. Ancak son on yıldır görüldü ki, Müslüman olmak, Arapların üstünlüğünü kabul etmek, onlara itaat etmek ve onlara hizmet etmektir.
Ülkeye bu kadar çok Arap, ucuz işçilik için gelmiş olabilir. Biraz da ülkedeki Arap nüfus artsın diye geldiler. O zengin Araplar da, Türkler kendisine hizmet etsin diye geldi.
Neden Türklere ensarlık empoze ediliyor sanıyorsunuz? Ensarlığı çok iyi bir şey sanıyorsunuz.
Ensar diye peygamber ve yakınlarını misafir eden Medinelilere denir, bunu iyi biliyorsunuz. Bilmediğiniz bu ensarların başına ne geldiğidir.
Mekke'nin fethinden sonra, daha doğrusu da fetih belli olunca, devlet yönetiminden ensarları uzaklaştırıp, akrabaları olan Kureyşileri ve yakın akrabası Haşimileri doldurdu. Onların kendisine karşı öfkesini görmedi, akraba olmalarına güvendi.
Amr İbn-ül As, halife Osman'ın oğluydu mesela, din dersi kitapları hakem olayından dolayı ona beddua etse de, bu ayrıntıyı hep atlar.
Din öğretmenlerin anlatmayı unuttuğu başka şeyleri de unuttuğu şeyler de vardır. Herkes iyi-kötü Kerbela olayını bilir. Bilmedikleri Kerbela olayının ertesi günü Medine'nin yıkılması, yağmalanması ve pek çok Medineli kadının ırzına geçilmesidir.
Araplar, tarih boyunca pek iyi misafirlik gösterdikleri söylenemez. Arapların iç kavgalarında taraf olursak başımıza gelecekler Medinelilerden farklı değil.
Bunun farkına varan pek çok faşist, İslamı bıraktı zira çoktandır Türk-İslam sentezi diye bir şey kalmadı, bunu daha önce söylemiştik.
Oysa dinsizliğin (deizm ya da ateizm) bir sorunu vardır, dinin size verdiği kimliği vermez.
Kuzey İrlanda'da ateistim dediğinizde size şu soruyu sorarlarmış.
-Katolik ateist misiniz, Protestan ateist mi?
Sonuçta ateist veya deist olmakla Müslümanlıktan kurtulamıyorsunuz (Bir Alevi olarak şahsi tecrübem, ateist veya deist de olsanız Alevi olmaktan kurtulamıyorsunuz.). Yeni nesil milliyetçiler, Araplar ya da orta doğunun halkları ile aynı ümmetten olmak istememeye başladı.
Sonra da İslam öncesi Türk inancına sarıldı, Tengricilik diye.
Tengricilik ya da Şamanizm dediğimiz İslam öncesi Türk inancıyla ilgili olarak hem elimizde fazla belge yok, hem de Şamanizm öyle yekpare ve homojen bir inanç değil.
Oğuz boylarını ile ilgili olarak Dedem Korkut kitabı var, o da faşizmin nefret ögesi olan Aleviliği işaret ediyor.
Şimdi akla gelen ilk itirazlar; 1, bu topluluk açıkça Sünni; 2, Türk olmayan Alevi toplulukları da var.
Alevilikle ilgili yaygın tarihsel teori, ilk defa Babailer isyanı ile ortaya çıkmış olmaları. Benim teorime göre Selçuklu devletinde alt sınıf olan, sömürülen ve hor görülen Oğuz boyları, dedelerinin öncülüğünde isyan etti. İsyan ettikten sonra kendi iktidarlarına muhalif, Tat eri (Tacik-Farsi veya başka milletten) din adamlarını etkisini kırmak için dini baştan kurguladı.
Bu amaçla beş vakit namaz, Ramazan ayı orucu gibi ibadetleri dinden çıkardılar. Boy boylama, soy soylama denilen bol içkili toplantıları da bu ibadetin tam ortasına koydular. Semah'da belki Korkut Ata (Dedem Korkut) devrinde vardı. Zira Alevi semahını birebir Uygurlarda Sanem dansı olarak görebildiğimiz gibi, benzeri etkinlikleri, İran'ın Sünni Türmensahra halkında da görülmekte. Hatta Türkmensahra semahı, Koçgiri semahına çok benzemektedir.
Yani Alevilik, Oğuz dedelerinin, İslam öncesi inançları, incecik bir Şii-İslam boyası ile yeniden kurdukları halidir.
Peki öyleyse bu inanç neden başta toplumlarda da görülmektedir?
Her din gibi Alevilik de, Kürtler, Zazalar, Araplar, Romanlar, Arnavutlar, Tatarlar, Boşnaklar, Pomaklar ve Türklerle ilişkide pek çok millet arasında yayıldı. Hatta Selanik'den Ankara'ya 1920'lerde mübadele ile gelen bir grup Sebataycı'da Alevilerin arasına yerleşmeyi seçerek Alevi oldu.
Ancak Alevilik, Osmanlı'da, özellikle Yeniçeri ocağının kaldırılması sonrası baskılar ile tekke ve zaviyeler kanunu yüzünden pek çok dede ocağının kapatılması gibi sebeplerden çok fazla asimilasyona kayıp verdi.
Alevi düşmanlığı, çoğu Arap ve Fars kökenli din adamlı-alimlerinin Türk düşmanlığıydı.
Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam adlı kitapta, Osmanlı ordusundaki askerlerin hallerini anlatır. Askerlerin çoğu Müslüman olduklarını, elhamdürüllah müslümanız söz öbeğini söylemekten, İslam'ı tarif etmekten acizdir.
Daha ilginci milliyeti sorduğunda ortaya çıkar. Hiç biri milliyetini söyleyemez. Türk değil misiniz diye sorar ve cevap da:
-Estağfurullah der. Onlara göre Türklük, KIZILBAŞLIK demektir ve onun da ne olduğunu bilmemekteydiler.
Sonra Türk milliyetçiliğine de Alevi düşmanlığı öğretildi. Amaç Türkleri milliyetçilik adına kendi kültürüne düşman etmekti.
Bu ta Almanlardan daha fazla Alman etkisinde kalmış Atsız'da bile görürüz. Niğdeli Kadı Ahmet divanını gündeme getirerek Alevilere hakaret eder. Deli Kurt romanında ise Şey Bedreddin'in peşinden giden asilerin, Bedreddin'e Allah dediklerini iddia eder. Romanın kahramanı Varsaklara esir düşer, ancak Varsakların Aleviliğinden de bahsetmez.
Çünkü Atsız bir faşisttir ve faşistler azınlıklardan nefret eder, gelenekselleşmiş nefret kalıplarını kullanmayı pek sever.
Bir zamanlar Nazi rejimini inceleyen Japonlar, bu rejimin Japonya'da uygulanamaz olduğuna karar veriyorlar.Çünkü homojen bir toplum olan Japonya'da Yahudi olmadığı gibi, Yahudi yerine konulacak nefret edilen bir azınlıkta yok.
Oysa Türkiye'de böyle bir azınlık hep olmuştu. Siz bakmayın Osmanlıyı 72 milletin huzur içinde yaşadığı ülke gibi anlatan ders kitaplarına. Yükseliş dönemi dediğimiz dönemde bile yeniçeriler, sipahiler ve yer yer isyan eden halk-yerel yetkililer, ilk önce Gayrı Müslimlerin, Alevilerin ve bazı sevilmeyen tarikatların malını-mülkünü yağmalamaya alışmıştı.
Modern Türkiyeyi de Osmanlı gibi parçalamak için Osmanlı alışkanlıklarına geri dönülmesi ve hatta daha ileri gidilmesi gerekiyordu.
Zaten 1934 Trakya olayları ile zaten bu kökler hatırlanmış, Trakya ve Çanakkale civarındaki on binlerce Yahudi, Atsız'ın önderliğinde evinden, barkından olmuştu.
Demokrat Parti ile 6/7 Eylül yapıldı. 1960'dan sonra ülkede Gayrı Müslüm kalmayınca, 70^'lerde önce Alevilere, sonra Kürtlere saldırdı MHP ve Ülkücüler. Aslında Ülkü ocakları ya da komando kampları ilk kurulduğunda dini savunma adına pek çok Kürt üyesi vardı.
Sonra Kürt düşmanlığı yayıldı ki, kurulacak PKK'nın temeli olsun. MHP, Ülkücüler vs, hep derin devletin ve NATO'nun adamıydı ve gerçekte de iktidarı hedeflemekten her zaman uzak oldu. Hedefi hep solu ve azınlıkları ezmek oldu. Dünya'fa faşizmin ilk hedefi hep bu oldu, bu amaçla kuruldu.
Faşizmin bu amacını, daha İtalya'da, faşizme adını veren Mussolini rejimi kurulmadan evvel, Jack London, Demir Ökçe adlı romanında anlatmıştı.
Öte yandan Faşizm, aynı zamanda kendi kişiliğini de yer. Bunu en fazla Türk faşizmi yaşadı.1934 yazında Trakya'yı terk eden Yahudiler,, 6-7 eylül 1955 sonrası İstanbul'u terk eden Hristiyanlar, bizim yerimizi genişletmedi, onlar bu ülkeden çekip, giderek bizi yalnız bıraktılar.
En son Kürtler ve Aleviler, Türklükten uzaklaştı.
Şimdi de İslam ve İslam adına iktidara konanlar Türklükten uzaklaştı. Artık yerli imalarının üzerinde Türk Malı damgası yok, Made in Turkey işareti bile yok.
Şimdi de sen dinden uzaklaşıyorsun. Son yıllarda milliyetçiler arasında deizm-ateizm yaygınlaşmakta.
Deizm ya da Ateizmin kötü yanı size bir kimlik vermemesidir. Bu Kuzey İrlanda'da Katolik Ateist-Protestan Ateist sorunu gibidir. Bu yüzden de İslam öncesi Türk inanışlarına ilgi arttı. Şamanizm yerine Tengricilik denmeye başlanması da bunun göstergesi.
Ancak sen bence geç kaldın bu yeni inanış için. Gerçi faşizm her şey için en başya geç kalmaktır.