4 Ocak 2024 Perşembe

SIKANDAL 4 OCAK 2023

 


Eşini AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in doktor kardeşi Eyüp Çağatay Zengin’le yatakta yakalayan adam ve arkadaşlarının hayatı karardı! Doktor Mustafa Çağlar B, 24 Eylül 2023 tarihinde 02:00 sularında Ankara Yenimahalle’de bulunan evine geldiğinde içeriden eşi ile birlikte bir erkeğin sesinin geldiğini farketti. Eşinin kendisi aldattığından şüphelenen Mustafa Çağlar B önce polisleri ardından dayısı Ali Ekber B., arkadaşları Gürkan İ. ve Binbaşı F.D.’yi de aradı. Polisleri bekledikleri sırada yakınlarıyla içeri giren Mustafa Çağlar B. eşi Ece B.’yi Eyüp Çağatay Zengin ile kendi yataklarında zina halinde yakaladı. Bu sırada yataktaki Eyüp Çağatay Zengin evden ayrılmaya çalıştı. Ancak Ece B’nin kocası Mustafa Çağlar B. buna engel oldu. Yaklaşık bir dakika sonra arkadaşı Gürkan İş, polislerle eve geldi. Polis ekiplerine olayı anlatan Mustafa Çağlar B.’nin şikâyetçi olduğunu belirtmesiyle Tokat’ta bir başka hastanede ortopedi uzmanı olan Eyüp Çağatay Zengin polisler tarafından Şentepe Karakolu’na götürüldü. Ancak iddialara göre eşini zinada basan Mustafa Çağlar B. ve arkadaşları karakola gittiklerinde Eyüp Çağatay Zengin ve Ece B. ‘nin karakolda olmadıklarını gördüler.  Gece yaşanan bu olayın ardından ertesi gün Ece B. Kocası Mustafa Çağlar B’ye boşanma davası açtı. Aynı gün Mustafa Çağlar B. de eşine karşı zina nedeniyle karşı boşanma davası açtı.    Boşanma davaları sürerken siyasi nüfuz iddiaları gündeme geldi. İddialara göre, evli kadınla yatakta basılan Eyüp Çağatay Zengin ablası AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’i devreye soktu. Ece B.  eşinin arkadaşı olan Binbaşı F.D. ve Gürkan İş ile dayısı Ali Ekber Boyraz ve eşi Mustafa Çağlar B. hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, silah kullanma, hırsızlık gibi suçlamalarla savcılığa başvurdu. Ece B. aldattığı eşi Mustafa Çağlar B’nin arkadaşı Binbaşı F.D’ye Ankara 2. Aile Mahkemesi’den kendisini tehdit ettiği iddiasıyla uzaklaştırma ve elektronik kelepçe uygulaması kararı aldırdı. Binbaşı F.D’nin karara itirazı sonuçsuz kaldı. Ece B. ayrıca o gün eve gelen Ali Ekber Boyraz, Gürkan İş , Binbaşı F.D ve eşi Mustafa Çağlar B. hakkında da konut dokunulmazlığını ihlal, özel hayatın gizliliğini ihlal, silah kullanma, hırsızlık gibi çok fazla suç isnat ederek şikâyetçi oldu. Binbaşı olan arkadaşı Binbaşı F.D.’ye yönelik baskıları anlatmak için askeri makamlara bir dilekçe yazan Mustafa Çağlar B.’nin dilekçesi şu şekilde: “Eşim Ece B.’yi 24.09.2023 tarihinde kendi evimde kendi yatağımda Eyüp Ç. Z. (Ak Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’in kardeşi) ile zinadan yakaladım. Zinadan yakalanan eşim Ece B. ayıplılık halini örtmek için ertesi gün şiddetli geçimsizliğe dayalı boşanma davası açtı. Zina durumunu inkar edip beni eterle bayılttılar diyecek kadar fütursuz iddialarda bulundu. Hatta beni suçlu göstermek için darp, evdeki eşyaları çalmak, özel hayatın gizliliğini ihlal ve benzeri suçlarla suç duyurusunda bulundu. Gene zina olayına şahit olmaları nedeniyle yanımda bulunan Mühendis Binbaşı F.D., Doktor Gürkan İş ve dayım Ali Ekber Boyraz hakkında bir sürü iftira ile suç duyurusunda bulunarak beni baskı altında tutmaya çalıştı. Arkadaşım Binbaşı F.D. için elektronik kelepçe kararının kaldırılmasından sonra eşim Ece B. çıldırmış ve beni Genelkurmay’a giderek arkadaşım F.D’nin hayatını bitirmekle tehdit etti. Sonradan eşim Ak Parti milletvekili Mehmet Ali Çelebi ile 29 Aralık 2023 günü birlikte arkadaşım Mühendis Binbaşı F.D’nin çalıştığı kuruma giderek, komutanı Tuğgeneral Osman Alp ile konuşmuş olduğunu eşim Ece B’den öğrendim.”

KAYNAK: X.com @whisperhaber

@whisperhaber
@whisperhaber
@whisperhaber

SAPİENS HASAN'A GÖRE İSLAM



Twitter da Sapiens Hasan yazmış;
Müslümanların 21. Yüzyılda Kabullenmesi Gereken 21 Gerçek:
1-) Yaratılış yoktur, Evrim vardır. Evrim bir doğa yasasıdır ve modern bilimde su götürmez gerçektir.
2) İbrahimi dinlerin ilk insanı Adem, bilimsel olarak mümkün değildir.
3-) İbrahimi dinlerin önemli peygamberi Musa, aslında hiç yaşamadı. Tarihsel perspektiften bakıldığında ise genel görüş, efsanevi bir figür olduğu yönünde (ki zaten ordusuyla beraber yok olan bir firavun ne Mısır kayıtlarında ne de çevre uygarlıkların kayıtlarında geçer).
4-) İslam, kusursuz değildir; hiçbir topluluk İslam’la refaha kavuşmamıştır. Pratik, teorikten bağımsız düşünülemez.
5-) İslam, özgürlük düşmanıdır; İslam’ın hâkim olduğu yerde özgürlük mahvolur.
6-) İslam, bir erkek dinidir; dinden kadın çıkarıldığında konuşulacak pek az konu kalır.
7-) İslam, barış ve hoşgörü dini değildir; kısıtlayıcı, savaşçı ve yayılmacıdır.
🤓 İslam Tanrısı Allah, sonsuz merhamet sahibi değildir; yeri geldiğinde gaddar ve kindardır.
9-) İslam Hukuku’nu oluşturan şeriat, Orta Çağ kanunlarıdır ve etik değerlere uygun değildir.
10-) İslam, coğrafi bir inançtır; evrensel değil, kavimseldir.
11-) İslam, bir Orta Doğu dinidir; her kavme peygamber gönderildiği iddiası asılsızdır.
12-) İslam, gelenekçidir ve yeniliğe karşıdır.
13-) İslam’daki pek çok ritüel, Yahudi ve İslamiyet Öncesi Arap geleneğidir.
14) Kur’an, mükemmel bir kitap değildir; bilimsel tutarsızlığı, iç tutarsızlığı, gramer ve üslup hataları barındırır.
15-) Kur’an’da bilimsel mucize yoktur. Bilimsel mucize olarak öne sürülen iddiaların çoğu yanlış, doğru olanlar ise önceki uygarlıklarca bilinen gerçeklerdir.
16-) Kur’an’da iddia edilen ölçü, düzen yoktur; evren kaotiktir.
17-) Kur’an; şiddet, nefret ve tehdit kitabıdır.
18-) Muhammed hiçbir zaman vahiy almamıştır, sadece reformist bir lider ve başarılı devrimcidir (ki döneminde peygamberlik iddiasında bulunan tek kişi değildir).
19-) Muhammed, kadın düşkünüdür. Evlatlığı Zeyd’in eşi Zeyneb’le (yani geliniyle) evlenmiştir.
20-) İslam’ın en kalabalık 2. inanç olma sebebi; kusursuz olması değil, Müslümanların korumasız ve bilinçsiz şekilde çoğalıp yayılmasıdır.
21-) İslam nurunu tamamlamayacaktır, 100 sene içerisinde mitoloji olarak yerini alacaktır.

3 Ocak 2024 Çarşamba

2002-2010 BASIN DESTEKLİ YALANCI CENNET



 İktidarın 2002'den önce Türkiye'de ayakkabu bile yoktu gibi yalanlarının arkasında ilk yıllarında yaşattığı basın destekli yalancı cennet gelir. Bu dönem o kadar da aman aman bir refah dönemi değildi. Öyle hatırlanmasının bir sebebi doksanlardaki ekonomik krizden sonra gelmesi ve basının da bolca pembe haberler yaymasıydı. Bu dönemde iktidar partisi, Aydın Doğan hariç, basını ele geçirmek ve Cem Uzan'ı ve Uzan ailesini yok etmek için uğraştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/uzan-ailesinin-ve-genc-partinin-siyasi.html)  (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-6-uzan-ailesi-ve-yesim.html) Cem Uzan ise dolar milyarderi olmasına güvenip, TMSF'ye borcunu ödemeyince tüm servetinden (yada göz önünde olan tüm servetinden) oldu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/cem-uzanin-tmsfye-borcu.html) O yıllarda iktidarın elindeki para bolluğunun sebebi, TMSF'nin tahsilatları, özellikle de Uzan ailesinin Rumeli holdinginin müsedderesiydi. Onlarca tekevizyon ve elliden fazla tadyo kanalı vardı Uzan ailesinnin. Üzerine on dört çimento fabrikası, Berke barajı ve daha neler neler... Cem Uzan, yakın tarihlerde verdiği bir röportajda Telsim (şimdilerde Türkiye'de Vodaphone) ile Berke barajının, Koç ve Sabancı holdinglerin toplamından fazla olduğunu söylemişti. Bana buiddianın doğruluk ihtimali çok da düşük gelmemektedir (yemin edemem), genelde sadece Türkiye ve KKTC'de (Orada halen Telsim adı ile iş yapıyor) olduğu zannedilir. Oysa ona yakın yada fazla ülkede de GSM Operatörlüğü yapıyordu Telsim. Uzan ailesinin en kıymetli varlığı ise medya gücüydü. Bu medya gücü sayesinde, Uzan ailesi ülkemizde ve dünyada onlarca kişi ve kurumu dolandırmışken, kendine ait olanlardan gayrı medya kendsine düşmanken, yüzde yedi üzerinde oy almıştı. Cem Uzan'ın ülkeyi terk etmesinin ardından da aleyhine kampanyalar artarak devam etti. İktidar yanlısı gazeteler ve haber sitelerinde o kadar çok Cem Uzan'a Hapis Şoku manşeti atıldı ki, bir ara espirileri yapıldı. Bütün bunlara rağmen Cem Uzan'ın, şaka amaçlı da olsa, ciddi bir fan kitlesi var.

Bu dönemde AKP iktidar olmuştur ama reisin deyimiyle muktedir değildir. Bu yüzden 2002'deki harekatın yeni bir safhaya geçmesi gerekmetedir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/turk-medyasinin-2002-harekati-akp-nasil.html) Seçimi kazanması, Atatürk kazanımlarını geriletmesi için yeterli değildi. İnsanları özelleştirme, neoliberal politikalr ve tarikatlar üzerine sakinleştirmek gerekiyordu. Tam da o zamanlar, sihirli bir kelime keşfedildi yada icat edildi: Sivil Toplum Örgütü. Hatta o yıllarda, halen okumadığımı itiraf edeceğim bir kitap çıktı, Sivil Örümceğin Ağında. 2010 referandumu yaklaşırken Yetmez Amacı olacak Aydınlar vesair, bu yıllarda Sivil Toplum diye tarikatları övdüler. Aslında bu işi doksanlı yıllardan beri yapıyorlardı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-7-yetmez-ama-evetcilik.html) Bu dönemde de bol bol tarikat övgüsü, özellikle de Fetöcülük övgüsü vardı. Genelde tarikat yeriğne cemaat, tarikatların yan kuruluşlarına da sivil toplm örgütü deniliyordu. Bu dönem, 2006 seçimleri öncesi ve sonrası diye ayrılabilir. 2006 seçimlerine  kadar Siyasal İsşam, Atatürkçülüğe zarar vermez söylemi, 2006'dan sonra yavaş yavaş Atatürkçülüğü faşizm olarak gösterme çabasına döndü. Bu dönemde de ana operasyon gazetlerei Radikal ve Yeni Yüzyıl (Yeni Binyıl-Taraf )'dı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Bu dönemde Aydın Doğan, medya gücüyle iktidara hem destek verdi, hem de satışa hazırladı. Aydın Doğan yayın grubunun pek çok yayını, özellikle Hürriyet gazetesi,  2002'deki hali ilde Demirören grubuna satılamazdı. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere gazetesinin önce ekonomi, sonra haber servisini değiştirdi. Sonr da başyazarı Oktay Ekşi'den başlayarak yazarlarını. Haberleri giderek daha fazla iktidarı över, umut dağıtır hale geldi. 15 Temmuz'dan sonra da ilk fırsatta devretti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/aydin-dogan-kimdir.html) Bu dönemin en başında itibaren basının muhalefete muhalefeti o kadar yoğundu ki, CHP'nin o dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal'ın girişimi ile 2005'de Halk TV kuruldu. Yerel solcu radyolar, birer ikişer lisasnlarını kaybedip, tarikat ve dini radyolar olmaya başladılar. Halk TV ise, gerçek anlamda reytingler alması için 2013 Gezi isyanının başlaması gerekti.

Bu dönemde medya kuruluşlarının tek tek hikayesi uzun sürer. Hemen hepsi yavaş yavaş iktidar yanlılarının eline geçti.

Basını ele geçirme çabaları, siyasal İslam'ı (ne demekse) hoşgörülü gösterme çabaları ile beraber gidiyordu. İktidarın ilk yılları pek çok açıdan çok özgürlükçüydü. Rock festivallerinin alası bu dönemde yapıldı. Hatta Münih Ekim şenliklerinin bir taklidi olan bira festivalleri bile yapıldı. LGBT dernekleri bile ilk defa o zaman açıldı. Doksanlar boyunca süren Kürtçe üzerindeki baskı yavaş yavaş kalktı. TRT  ilk defa Kürtçe klip yayımladı. Servet Kocakaya'nın Şilele türküsüydü. Ardından da yerel televizyonlar Kürkçe müzik yayınlarına başladılar. 

Bütün bu özgürlük havasına rağmen iktidar, gelecekteki baskı rejiminin de işaretlerini veriyordu. Daha ilk günlerden, kamu misafirhane, otel ve restoranlarında alkol satışları birer-ikişer kapandı. TÜBİTAK'ın Bilim ve Reknik dergisi Charles Darwin'in iki yüzüncü doğum günü konulu bir sayı yapmaya kalkınca, iktidar da ilk defa cidden kendisini gösterdi. Kapağında Darwin'in resimleri olan dergi toplatıldı. Kurumun başkanı alel acele görevden alınarak, şimdilerde olmayan Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat bahçesinin (orası 2013'de kapatıldı) müdürü yapıldı. Gene de iktidar asıl darbeleri için 2010 Yetmez ama evet referandumunu bekleyecekti.

Dönem, özellike paradan altı sıfır atılmasından sonra (o sıfırlardan biri geri geldi, ikincisi de gelmek üzere) kısmen refah dönemiydi. Maaşlı insanlar doksanlardan daha müreffehtiler ama seksenlerin seviyesine ulaşmadılar. Özellikle memur ve emeklilerin refahı, seyyanen zamlar ve torba yasalarla ince ince tırpanlandı. Aydın Doğan medyası başta olmak üzere holding medyaları, sihirli yüz bin ve on bin rakamları ile halka umutverdi. Bunlar manşetten yada ilk haberden umutlar değildi. Genelde gazetelerin ve internet sitelerinin  köşelerinde yayınlanıyordu. Norveç, İsviçre yada Kanada yüz bin Türk işçi alıyordu. (Kanada genelde Türkiye'den göçmen alıyordu.) Bir de yavaş yavaş atanamayan öğretmen sayısı artmaya başlamıştı. Basında da sık sık Güne Kore'nin (Dünyada öğretmenlerin en çok kazandığı ülke) yüz bin Türk işçisi alacağı haberleri çıkıyordu sık sık. Bu sihirli yüz bin rakamı arada bir turist olarak da görülüyordu medyada. Norveç,  Brezilya, Katar yada benzeri Arap ülkelerinden yüz bin turist gelecek haberleri yapılırdı. Aslında bu yalanlar, şu anki iktidardan önce de vardı. 2001'de Çin, Ukrayna'dan biraz hurda, biraz yarım kalmış, Varyag uçak gemisini satın almıştı. Devasa ve motoru olmayan uçak gemisi, römorkörler ve çelik halatlarla çekiliyordu. Boğazlardan geçişi ve Çin'e kadar gidişi riskliydi. Nitekim, Bozcaada açıklarında zincirinden kopup, Ege denizinde sürüklenmişti de zor bela yakalayıp, tekrar çekmeye başlamışlardı. Geçiş iznine karşılık yüz bir Çinli turist vaat edilmişti diye hatırlıyorum. Bunun bir de sihirli on bin işçi versiyoru vardı. Kömür çıkan her yer ile ilgili olarak termik santral kurulacağı ve en az on bin işçinin çalıştırılacağı haberleri yayılırdı. Bir de Yozgat , Konya, Kırşehir veya her hangi bir İç Anadolu ilinde, uranyum, lityum veya beneri değerli maden bulunduğu ve ve en az on bin işçi işe alınacağı haberleri çıkardı. Bir de yeni petrol rafinerileri kurulur, rafinerilere on biner işçi alınırdı. Bunlar damlatma cinsinden küçük haberlerdi ama okuyanların içine hep bir iyimserlik yayardı ve aslında bakılırsa yalan olduğu kabak gibi belli haberlerdi.  Burada Goebbels ilkeleri devreye girer. Sürekli yalan söyle, ısrarla ve yüksek sesle yalan söyle, yalanın açığa çıkarsa, daha büyük yalan söyle. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/09/duygu-egitimi-nasil-olur-1goebbels.html) Bu dönemin en büyük yalanı, İstanbul Maslak'da büyük bir finans merkezi kurulacağı, hatta buranın Londra finans merkezine rakip olacağı, bunun için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının merkezinin Ankara'dan İstanbul'a taşınacağı haberleriydi. Bu hayale göre İstanbul'da, bankacıların LİBOR dediği bankalar arası para değişim piyasası gibi bir piyasa kurulacaktı. (Dünyada, bankalar arası borç verme işleminin üçte biri Londra'da yapılır) Aslında iki binli yıllarda iktidarın nice nice planları vardı. En başta Avrupa Birliğine girecektik, hatta girmiştik de, muamele işlemleri gecikmişti. Gündüz vakti havai fişekler patlatarak kutlama bile yapmıştık. Şimdiki Z kuşağı o günleri bilmiyor tabili.

Bütün bunlar, Aydın Doğan'ın da dahil olduğu medya desteği ile oldu. Bu destek, hem demin bahsettiğim uydurma haberler ve penbe tablolarla çizilen mutlu gelecek resmi, hem de sahte anketlerle ilgiliydi. Özellikle 2006 seçimlerinden az önce, Hürriyet gaztesinin, her iki kişiden biri diye manşetten verdiği anketin sahte olduğu, Reis ile Fetö'nün arasının açıldığı 17-25 Aralık 2013'den sonrasında ortaya çıkmış, hem Fatih Altaylı, hem de Ertuprul Özkök bunu itiraf etmişti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/05/ertugrul-ozkokun-hurriyeti.html) Aslında anketlerin halkı yönetmenin bir yolu olduğu çok belliydi. Alo Fatih olayında olduğu gibi (olayı Google'a bir sorun) bir iki puan oynama hep olmaktadyı. Ancak 2006 seçimleri öncesi halkı özellikle bir yönlendirme çabası oldu. Zira muktedir olmaları için 2006 seçimlerini büyük bir farkla kazanmalıydılar. 2006 seçimlerinden sonra Avrupa Birliği üyesi olma iddiaları azaldı, 2010'dan sonra da bitmeye başladı. 2006'dan sonra da Ergenekon kumpasına hazırlık çalışmaları başlandı. Yetmez amacı güruh, Atatürkçülükle faşizmi özdeşleştirme çabalarına girdi. Aynı zamanda tarikaları da övme yarışına girdiler. Bunu yaparken, tarikatların iç yüzünü bilen ve gösteren aydınların suikastle öldürülmesinin de rahatlığındaydılar. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/2002-secimlerinde-medya-manipulasyonu_28.html) Bu suikastleri anlatırken, Necip Hablemitoğlu suikastini unutmuşum. Kendisinden, ailesinden ve sevenlerinden özür dilerim. İnternetten baktığım kaynak onun suikastını atlatmıştı. Kendisi, siyasal İslamı iktidara getirme yolunda son suikast oldu ve yanılmıyorsam 2002 seçimlerinden sonra katledildi. Özellikle Hablemitoğlu cinayetinden sonra yetmez amacı liberal güruh, tarikaltlaeı ve dinci-sağcı partileri daha coşkulu desteklemeye başladı. Bunu da bedava yapmadılar, hatta ucuza da yapmadıları. Uğur Mumcu'un, UM-AG (Uğur Mumcu, Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) tarafından gazete yazılarının bir kısmının derlendiği Paşaların Tasarrufları adlı bir kitap okudum geçenlerde. Kitapta, Ahmet  Altan'ın daha yetmişlerde devletten büyük ihaleler alan müteahit olduğunu yazmış. Marksist-Leninist Çetin Altan'ın, seksenlerin sonunda aniden liberal ekonomi yanlısı çok da şaşırtıcı değilmiş meğer. Kendisi mecliste Nazım Hikmet'i savunduğu için Adalet Partililer tarafından dayak yerken, Marksist-Leninist olduğu için hapislerde çürürken, çocukları da tarikatlarla iş yapıp, byük paralar kazanmış. Tarikatların, liberal oğulların ve Marksist-Leninist babanın da ortak düşmanı Kemalizm. Kendisi de Atatürk'e küçük burjuva devrimcisi deyip, duranlardandı.

Yakınlardal, Son Akşam Yemeği adlı filmi izlediğimde, yetmez ama evet edebiyatı olduğunu anladım. Bu edebiyatı doksanların başlarında şeriatçılığın yükselişini Gelenedeğin Direnişi diye sevimlileştirmeye başlayan Nihat Genç başlatmıştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/03/nihat-gencin-delirerek-bitmesi.html) Doksanların ortalarında Nilüfer Göle, Mahalle Baskısı kavramı ile dedikoduyu yüceltti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Edebiyat dediğime bakmayın, sina filmi ve tv dizilerini de içeren bir propaganda oluşumu bu. Mesela 2009 yapımı Güz Sancısı filmi, 6-7 Eylül 1955 progromunu konu alır. Bu progrom, dönemin Demokrat Parti iktidarı tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Peki filmde ne yoktur? Tabi ki Demokrat Parti ve Adnan Menderes iktidarı yoktur. Filmin amacı, Demokrat Partinin suçlarını da CHP'ye ve Kemalizme yıkmaktır. Filmde, Hristiyan ve Yahudilere saldıran, Anadolu'dan yeni göç etmiş, kıyafetini ve aksanını değiştirmemiş Demokrat parti seçmenleri yerine; beyaz yakalı, Avrupa-i kıyafetli CHP seçmeni tipler vardır. Sağın tüm cinayetlerinin suçunu Ergenekon denen hayali örgüte yükleme çabasıydı asıl olan. Burada muhafazakar insanların saflığına ve masumluğuna vurgu yapılır. Seksenler sonu, doksanlar başında, Minyeli Abdullah ile başlayan İslami filmlerin seküler onayı gibidir. (Bu konular daha sonra STV-Kanal 7 dizileri oldu) 

Yetmez amacıların bu davranışları da yalancı cenneti yaratmaya bir katkıydı. Hatta pek çok insanın bu yılları daha müreffeh hatırlamasına sebep oldu. Mehmet Şimşek'in yeni maliye bakanı günlerde otobüste iki gencin konuşmasını dinlemiştim. Mehmet Şimşek'in ilk maliye bakanlığı döneminin, Türkiye'nin ekonomik açıdan en müreffeh dönemi olduğundan, her şeyin tekrar düzeleceğinden bahsediyorlardı. Karşılıklı birbirlerini onaylıyorlardı. Laflarına girmemem gerektiğini bilecek kadar olgunlaşmıştım. Şimdi bu konuşmalarını hatırlıyorlar mıdır acaba? Şu günlerde giderek artan yoksulluğumuz ve anayasayı tanımayan durumumuz, o günlerdeki yanlış kararların sonucudur. 

O dönemin tek faydası, 2010 için şirin görünmeye çalışan iktidarın, yeni kurulan sosyal medyaya yol vermesi oldu. Gezi dahil tüm gerçek muhalefet bu sosyal medyada oluştu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/04/osyal-medyadan-donus-yok-21-nisan-2018.html)

Şimdi yapmamız gereken, bu cehennemden çıkma yolları aramaktır.

29 Aralık 2023 Cuma

Atatürk'ün Menemen Olayı'nın ardından orduya taziyenamesi

 



Menemen’de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kubilay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kubilay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dahilî her politika ve ihtilâfın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.

Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilânın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu mes’eledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkile yerine getirmeğe matuftur.

Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.

Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal

21 Aralık 2023 Perşembe

KAHROLSUN İNÖNÜCLÜLÜĞÜN, SAHTE ATATÜRKÇÜLÜĞÜ



 Atatürkçülükle ilgili olarak pek çok kişinin Atatürk yerine İsmet İnönü'yü eleştirdiğine hatta İnönü'ye hakaret ettiğine şahit oldum. Atatürk'e bu adam diyen Said-i Kürdi bile önce İnönü dönemi icraatlarını eleştiriyor.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/12/dini-inanclarimi-kaybetmem-4-saiti.html) Ulusalcı denen ve aslında faşist olan, kökeni Doğu Perinçek olan gruplar da İnönü'yü ve sonrasındaki Cehapeyi eleştirmekle meşgul. Doğu Perinçek demişken, kim olduğunu bir hatırlayalım; (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/09/dogu-perincek-kimdir.html) Nihal Atsız, Dalkavuklar Gecesi adlı kitabında Atatürk'e düpedüz hakaret ettiği halde, Atatürkçü olduğunuve İnönü'ye karşı olduğunu söyler. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/veba-geceleri-ve-dalkavuklar-gecesi.html) (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/06/huseyin-nihal-atsizve-eserlerine.html) Atilla İlhan ve çömezi sayabileceğimiz Banu Avar, köy enstitülerine karşı çıkacak kadar kahrolsun İnönücüdürler. Oysa köy ensittülerinin ilk denemeleri, okur yazar askerleri eğitmen yapma kursları ile Atatürk'ün sağlığında başlamıştı. İlginçtir köye nstitülerin kaparılmasının da, açılmasının da suçu İsmet İnönü'ye atılır.

Kahrolsun İnönücülüğün bazı masum sebepleri var. Onlardan bir bahsedip, bir kenara koyayım da, karışmasın. Atatürk devrimleri, Avrupa'nın binlerce yılını, bir kaç on yıla sığdırma çabasıydı. Yanlışlar ve hatalar hemen anlaşılmadı. Bu kararlardan daha sonra vazgeçilmek zorunda kalındı. Diğer yandan Atatürk sonrası, özellikle 1945'de dünya siyasi ve diplomatik yapısı birden değişti. 1945'e kadar Türkiye ile dost geçinen bir Sovyetler Birliği vardı. Atatürk zamanının Sovyetler Birliği, ticari ortak bile bulamayan bir ülkeydi. Oysa 1945'de doğru Avrupa ülkelerini (Doğu Almanya, Çekya, Slovakya, Polonya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan) işgal edip, Yugostlavya ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi dostlar edinmişti. İkinci Dünya savaşı sonrası Komünist-Sosyalist ideoloji, kırk beş yıl kadar sürecek bir altın çağ yaşayavaktı. Küba ve Nikaragua'da devrimler, Afrika'da sosyalist darbeler yaşanacak, Amerikalılar Vietnam'dan atılacaktı. İkinci dünya savaşı zaferi ile özgüveni tavan yapan Sovyetler Birliği ve onun diktatörü Stalin, Türkiye'yi açıkça hasım ilan edip, Kars-Ardahan'ı ve boğazlardan üs isteyecekti. Sovyetler Birliği, Finladniya yada İsveç gibi tarafsız-bağlantısız bir Türkiye istemiyordu.

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/isvecli-olmaktan-vazgecmek.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/agir-konuk-ornek-ulke-finlandiya.html

Bu anlattıklarım Kahrolsun İnönücülüğün sebeplerinin yüzde biri değildir, biz sadece baştan belirtmiş olalım. İnönü'ye saldırmanın ilk sebebi, Ataürk'e saldırmanın zor olmasıdır. Bunun tek sebebi Atatürk'e karşı suçlar kanunu değildir. Aslında kamupyunun Atatürk'e Karşı Suçlar Kanunu diye bildiği kanun, Atatürk, Silah Arkadaşları ve Kurtuluş Savaşı Hatıralarını Koruma Kanunudur. Yani bu kanun, Kurtuluş Savaşında Atatürk ile beraber savaşmış her hangi birinin hatıralalarına  da saygısızlıkla  ilgilidir. Doğrudan Atatürk'e saldırıldığında, Kurtuluş Savaşına da saldırılmış olacaktır. Daha doğrusu bu saldırısı çok belirgin olacaktır. Bunu saklamak için önce İsmet İnönü'ye saldırılır.

İnönü'ye saldırarak, Atatürk düşmanlığı gizlenir yada gizlenmeye çalışılır. Cumhuriyet döneminin uygulamaları anlatılırken, İnönü döneminden başlanır. Mesela Varlık vergisinden çok bahsedilir ama 1924 Trakya progromundan bahsedilmez. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/1934-trakya-progromu.html) Böylece Atatürk düşmanı değilmiş gibi yapılır. Hatta Atatürkçü öze dönüş vurgusu yapılır. 1938'den beri Atatürkçülükten uzaklaşıyoruz falan denir. Hatta Atsız, Atatürk'le alay eden Daşkavuklar Gecesi romanını yazdığı, hatta avukatı bu romanı okuyunca Atsız'ın savunmasından çekildiği halde, ben İnönü düşmanıyım, Atatürkçüyüm demiştir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/09/veba-geceleri-ve-dalkavuklar-gecesi.html)

Atatürk ile İnönü'nün arasının her zaman iyi olmadığı açıktır. Sonuçta farklı yapıda, farklı eğitim almış iki insandırlar.  En basitinden Atatürk piyade, İnönü topçu sınıfından askerdir. İnönü'nün her konuda Atatürk'ü birebir takip etmediği de gerçektir. Başka bir gerçekte, İnönü'nün yeni alfabe ile beraner, eski alfabeyi özel yazılarında bile kullanmayan bir kaç kişiden biri olacak kadar Atatürk'e sadık olduğu gerçeğidir. Diğer yandan da kaderleri ortaktır. Çerkez Ethem, isyan ettiğinde, Meclis'in önündeki bireklerden birine Mustafa Kemal'i, diğerine İsmet'i asacağını söylemişti. Atatürk öldüğünde İnönü'den başkasını seçmenin, Lenin'den sonra ikinci adam olan Troçki yerine Stalin'in geçmesi sonucu oluşan kargaşalıklar ve terör dönemi gibi kargaşalık çıkacağından korkulmuştur. Bu yazdıklarımı büyük ölçüde Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam ve İkinci Adam kitaplarından aldım. İsmet İnönü'de 1973'de öldüğünde Anıtkabir'e gömüldü. (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/01/sevket-sureyyaaydemirin-kitaplari.html)

Sonuç olarak ne kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, ne de onun ikinci adamı ve ikinci cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, eleştirilmez değildir. Kahrolsun İnönücülük, Atatürkçülüğe düşmanlığı perdeleme çabasıdır. İsmet İnönü en fazla çok partili hayata geçtiği için eleştirilir. Bence doğrusunu yapmıştır, hatta iktidarını 1946'da  devretse iyi olurdu. Türkiye, çok partili hayata geçişin ve CHP'nin iktidarını devretmesinin sıkıntılarını illa yaşayacaktı ve bu ne kadar geç olursa o kadar zor olacaktı. İsmet İnönü'nün öldüğü 1973'e kadar sürseydi, durum tahmin etmeyeceğimiz kadar kötü olabilirdi. 

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/gitmenin-siyaseti.html

17 Aralık 2023 Pazar

DİYALEKTİK MATERYALİZİMİN ZORLUĞU VE BELKİ DE İMKANSIZLIĞI

 


1997-98'de Isparta'da, Süleyman Demirel Üniversitenide sosyoloji okurken, ders görevi olaraka anketörlük yapıyorduk. Sorulardan biri de kendinizi hangi sınıfa ait olduğunuzu hissediyorsunuz sorusuydu. Üç seçenek vardı, alti orta ve üst. Neredeyse tamamı  ortayı işaretlemişti. Türkiye'de anketler hep böyle çıkıyordu. Halkımız orta halli yada ortalama olmakla, orta sınıfı karıştırıyordu. Daha ilginci ise, tek tük kendisini alt sınıf olarak görenlerin tamamının ortalamanın üzerinde gelire sahip olmasıydı.  Bazı ortalama altı gelir sahipleri de kendilerini üst sınıf olarak görüyordu.

Bunun yanında uzun yıllar gözlemledim ki sınıf sadece gelirimiz değildir. Ne zamandır yada kaç nesildir zengin olduğunuzun yanında, etnik kökeniniz, cinsiyetiniz, cinsel zevk yönelimiz gibi şeylerle de ilgilidir. Üst sınıf, yani burjuva olmanız için o ekonomik konumda yada üretim aracı üzerinizdeki kontrolünüzden emin olmalısınız. Sırf azınlık olduğunuz için katledilebilir yada müseddereye (mala el koyma) uğrayabilirsiniz. Bu korkular sizde varsa, burjuva olamazsınız.

Uzun süre fark ettim ki, gerçek bir diyalektik değişim için, varlıkların yeterince saf olması lazım. Bu da çoğu kez insan düşüncesi veya çabasında olabiliyor. Mesela demir, doğada mineral olarak olarak ve çoğu kez oksitlenmiş olarak bulunur. Bildiğimiz bıçak-korkuluk yapmaya uygun değildir. Üç bin beş yüz derecede eritilmesi gerekir. Bir şeyin gerçekten saf şey olması, Aristo mantığının ilkelerine uygundur. Bu ilkeleri hatırlarsakİ

1)Bir şey ne ise odur. ( A, A'dır,)

2)Bir şey kendisi olmayan olamaz. (A,  Aolmayan olamaz.)

3)Bir şey hem kendisi, hem kendisi olmayan olamaz. (Hem A, hem A olmayan olunmaz.)

Bu mantık pek çok açıdan kullanışlıdır. Mesela azıcık hamile kalamazsınız, ya hamilesinizdir yada değilsinizdir. Azıcık paraşütle atlayamaz, azıcık ölemezsiniz. Ölmek demişken, bu mantık ilk krizini tıp konusunda yaşar. Sağlıkçılar birisi için öldü demez EX OLDU (çıkış yaptı) derler. Bunun iki nedeni vardır. İlki öldü dediğimiz kişi aniden ve yeniden yaşam belirtileri gösterebilir. Bu vakaların en ünlüsü, müzisyen Müslüm Gürses'tir. Kendisi 1979'da yaşadığı kazadan sonra öldü diye morga gönderilmiş, morg görevlisinin ayak parmaklarının oynadığını fark etmesi ile tekrar müdahale ile kurtarılmış ve 2013'e kadar yaşamaya devam etmiştir. Bu iki değerli mantığın tıptaki diğer bir sorunu da ölü organlar meselesidir. Bu yüzden tıpta, beyin ölümü gerçekleşmesi kavramı, nihai ölüm kavramıdır.

Bir şey ne ise odur mantığı pek çok yerde işlemez. Bu yüzden çok değerli mantık, bulanık mantık gibi mantıklar icat edilmiştir. İnsanlar arası ilişkilerde de sık sık kesintiye uğrar. Çünkü insanlar sık sık ne ise o olmaktan çıkarlar. Yahudi kökenli Türk Yahudisi Munis Tekinalp ile ilgili bir yazıyı okuyordum. Yazıyı yazan başka bir Türk Yahudisiydi. Bir ara onunla ilgili bir yazısında, onuna Sebatayist yada Türk olan Müslüman dostları vardı diye yazıyordu. Garip bir aydınlanma anı yaşadım. Sabatay Sevi'nin takipçileri, Müslümanlar için Yahudi, Yahudiler için Müslüman'dı. Sabataycılık sadece bir Yahudi olarak kendinizi Müslüman gibi göstermeniz değildi, bunun Yahudiliğin bir gereği olduğuna inanmanızdı. Diğer taraftan Osmanlı ortaçağında, 1492'deki İspanya'dan büyük göçün ardından, Selanik'in nüfsunun çoğu Yahudi olmuştu. Şehir Yunanistan tarafından işgal edilinceye, hatta Yunanistan, Nazilerce işgal edilinceye kadar öyle oldu. Yahudiler, ölün korkusundan falan değil, Sabatay Sevi öyle istediği için Müslüman gibi yaşıyordu. Bu açıdan Sabataycılar neyse o değillerdi.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/05/sabataycilar-ve-fasizm.html). y

Bu durum, hangi sınıftan olduğumuzla da ilgilidir. Yıllar geçtikçe halkımızın kendisini hep orta sınıf olarak görmesinin tek sebebinin orta halli yada ortalama ile orta sınıfı karıştırmalarının olmadığını anladım. Kendilerini alt veya üst sınıf hissetmelerinin başka sebepleri de vardı. Beyaz yakalılar, gelirlerinin düşmelerini fark ettikleri için eskisi kadar küçük burjuva değillerdi. O yüzden sola meyilliydiler.  Sınıf konumu, aynı kişinin nerede olduğu ile de ilgilidir.  Almanya'da Türkler işçi sınıfıdır ve sola oy verirler. Türkiye'de ise geniş mülkleri olan burjuvalrdır ve sağa oy verirler. Kürtler de büyük şehirlerde yada kıyı Ege bölgelerinde sola, kendi memleketlerinde DEM (HADEP, DEP vs) veya sağ partilere oy verirler. Çünkü gurbette alt sınıftırlar.

İnsanların kendilerini alt sınıf  hissedip, devrimci olmaları için yoksul, hatta aç olması (proletarya) olması yetmez, bu durumdan bir kurtulma umudu da olmaması gerekir. En ufak bir umudu varsa, devrimi yarım burakır. Lenin; Devrimde son kararınızın ne olacağı, hangi sınıftan olduğunuza bağlıdır demişti. Rusya, kapitalizmle beraber aristokrasi yaşıyordu. Ekim devrimi olduğunda, Rusya'da kölelik, resmi olaak kalkalı yüz yıl bile olmamıştı. İflas ederek yada Çarlık ailesi-çevresi tarafından gözden düşerek sınıftan düşebil,yordunuz (Boris Pasternak'ın Doktor Jivago'su böyledir) ama sınıf atlayamıyordunuz. Dostoviyetski'nin Raskolnikov'u neden çevresindekilere tıp okudunuğunu söylemez? Ülkemizde tıp ve hukuk okuyanlar, genelde bunu konuşmalarının ilk beş on cümlesinde söylerler. Bu, sınıf atalayacağının göstergesidir yada öyle zanneder. (Bu branşlarda giderek fakirleşiyor) Oysa 19.yüz yıl Rusya'sında, soylu sınıftan değilsen, tıp mezunu olarak ancak bir kasaba hekimi olabilirdiniz. Beyin göçü yaparak, zengin bir Avrupa ülkesine göçseniz bile, tıp okumuş bir Mujik olarak ancak hasta bakıcı falan  olurdunuz.

Buradan da anlayacağımız gibi insanlar, sınıfsız bir toplumdan çok, üst sınıfa çıkmak isterler. Konfiçyüs'ün dediği gibi, bir kölenin rüyası özgür olmak değil, bir köle sahibi olabilmektir. İnsanların devrime katılma, hatta devrimci olma arzularının temelinde de bu yatar. Bir dolar milyarderi, sosyalist, hatta komünist bir devrimci olabilir. Yeterki komiternde üst düzey bir mevkide olacağını bilsin. Karl Marks, eğer o kominist işçi örgütlerine üye olmasa ve onlara uzaktan baksaydı, halkın gözündeki sınıf atlama hırsını görebilirdi.

Sınıf bilinci, etnik kimliğimizle de ilintilidir. Azınlıklar daima kendilerini alt sınıf hissetmeye meyillidirler. Servetleri her an bir progrom yada Varlık vergisi gibi bir saldırı ile ellerinden alınabilir. (Mesela bakınız: https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/1934-trakya-progromu.html) Maraş-Çorum ve benzeri olaylar aslında birer yağma girişimidir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2019/12/maras-corum-sivas-ve-diger-katliamlar.html) Karl Marks'ın da, aslında burjuva bir aileden geldiği halde, sosyalist olması da Yahudi kökleri ile ilgiliydi bence. (Kendisi beş yaşındaylen ailesi vaftiz olup, din değiştirmişti.) Diğer yandan kitlelerin sağa yönelmesinde de faşizan üstünlük duygusunun etkisi büyüktür. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/fasizan-ustunluk-duygusu.html) Faşizm halka şöyle der: Sen Sünni ve Türksün ve bu sistemde üstün kişisin. CHP iktidara gelince bunu  kaybedeceksin, der. Bunu doğrudan böyle demez. Aleviler cami yaktı der. Ahali caminin yerinde olduğunu görür ama gene de saldırmaya devam eder. Çünkü en baştan camiye bir şey olmadığını, Alevilere saldırmaları gerektiğini duymuşlardır. Gezi'de camide içki içilmediğini, türbanlı bacının üzerine işenmediğini falan da biliyorlardır. Hatta bence çözüm sürecinin,  çözüm olmayacağını da bal gibi biliyorlardı. Faşist mitomani histeri gibidir. Histerik öfke yada bayılma krizleri gib yeri ve zamanı bellidir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2020/09/fasist-mitomani.html) Son olarak, Kılıçdaroğlu'nu PKK ile ilişkilendiren videonun montaj olduğunu da biliyorlardı hatta Reisleri şantaj-montaj ne olmuş yani dedi. Yani bir Aleviyi, hele de Kürt bir Aleviyi seçerseniz, faşizan üstünlük duygunuz yıkılır demek istedi. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/neden-kilicdaroglu-istifasini-istemek.html)

Şimdi ise iktidar bu üstünlük duygusunu, sezdirmeden Araplara verme derdinde. 

https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/turk-ve-arap-fasizan-ustunluk-duygusu.html

15 Aralık 2023 Cuma

ALİ DENİZ USLU-ENKAZ


 Ken


dini affetmeyen bu imarın cehennemi,

Şakağına dayamış kirli bir bürokrasiyi. Malzemeden çalan celladın bitmeyen ticareti, Katillerin sırtını sıvazlayan düzenin, Ciğeri beş para etmez müteahhidi.