12 Ocak 2024 Cuma

O OTELLERİ VE EVLERİ DE ORMAN YAPACAĞIZ

 


Bu yangınların sabotaj olduğu ve iktidarın sabotajı olduğu kabak gibi belli artık. Bu iktidarın sonunun hızla yaklaştığı da o kadar belli. Ormanlar başta olmak üzere, bu iktidarın yıkımlarını nasıl onarırız diye şimdiden düşünmeliyiz. Bu onarımın sadece bu iktidarın değil, 12 Eylül 1980 sabahından beri yapılan yıkımların onarımı olmalı. 

Bir de, merak ettiniz mi, neden hiç yanan lüks otel yok? Onlar yangından nasıl kurtuluyor?

  Onarmamız gereken şeylerin başında da, doğamız gelmekte. Sadece ormanlar değil, kırlar, tarlalar, sulak alanlar ve vahşi sulama ile aşırı sömürülen doğamızı da tedavi etmeliyiz. Bunun için sadece ağaç dikmek yetmez, ağaç dikme politikamızı da gözden geçirmeliyiz. TEMA'nın aklına uyup, makilikleri çamlık yaptık, sonucu görüyoruz.

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/04/tema-ihaneti.html

Olmayan tarım ve hayvancılık politikamız da başka bir sorunumuz. Mera ve yaylaların, lüks villalar olmak üzere imara, şenlik adı altında, ortalığa bir sürü çöp bırakan kalabalık etkinliklere maruz kalması da bir sorundur. Bu tür etkinlikler sıkı denetlenmelidir.

En büyük sorun ise, bir sürü imar affı ile işgal edilmiş binaları ve inşaatları yıkmak ve araziyi temizlemek. Tarım ve doğa, sadece bizim değil, doğanın da geleceği.

Bunun için iktidarı devirmek yetmez. Sonrasında da kararlı, korkusuz ve hatta acımasız olmalıyız.

10 Ocak 2024 Çarşamba

FAŞİZM VE Y.VŞAK FAŞİZM

 


Bu blogda iki yüzlülük üzerine nice yazılar yazdım, haddi hesabı yok. Mesela:

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/08/din-ve-iki-yuzluluk.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/10/bakara-makara.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/06/fasizmin-farkli-davranis-bicimleri-2.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/01/ozelde-turk-fasizminin-genelde-fasizmin.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/07/fasizmin-degisik-davranis-bicimleri-3.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2021/05/harper-leenin-iki-romaninda-fasizm.html

Ben şimdi homoseksüellerden ve bit yavrularından özür dileyerek bu tür faşizme yavşak faşizm diyeceğim. Bu kelime, Türkçedeki pek çok kelime gibi pasif homoseksüel anlamına gelse de, iki yüzlü, sinsiz ve güvenilmez insanları daha çok anlatmakta. Cinsel zevk yöneliminin karakterle doğrudan bağlantısını öğrenecek kadar yaşlandım. Erkek egemenlik faşizmin on dört temel kuralından biri. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/03/ozde-fasizmin-14-temel-ozelligi-dr.html) Doğu toplumlarında erkeklilk, erkek cinsen organına çok fazla değer yüklendiğinden,  aktif homoseksüellik, yani oğlancılık da erkeklikten sayılır. Bu yüzden Türkçe^de erkekten erkeğe edilen bir küfür veya hakaret kelimesi öncelikle, ya pasif eşcinsel yada kadın satıcısı anlamına gelir. Bu kelime de yan bir anlam olarak iki yüzlü ve güvenilmez olmanın da ötesinde aşırı sinsi ve kurnaz insanlar için kullanımı yaygınlaşmıştır. Ben de son Gazze olaylarından sonra iktidar yanlılarının tavırlarından sonra bu duruma artık gizli, sinsi yada iki yüzlü demek yerine, doğrudan yavşak faşizm demeye karar verdim.  Sen İsrail askerinin içliğini, İsrail ordusunun çeliğini, kablosunu kendin at, İsrail'in çöpünü bie al; sonra yok kahveciye neden gittin, yok hamburgerciye neden gittin, nedne kola içtin muhabbeti. Bir de Filistin bahanesi ile halifelik mitingleri var.

Faşizmin özü egomuz, benlik sevgimizdir. Bu benlik sevgisi, bizlik kavramını da içerir (milliyet ve din gibi). Bunu politikaya uyguladığımızda faşizm olur. Politika genelde kaypak ve iki yüzlü olduğu için, genelde faşizm de böyledir. Basit faşizm için, hor gördüğünüz topluluk çok güçsüz ve örgütsüzolmalı, mümkünde köleleştirilmelidir. Örgütlü ve güçlü bir topluma karşı nefret, daha ziayde belli progrom dönemlerinde ortaya çıkar. (1978 Maraşi 1980 Çorum, 6-7 Eylül 1955 vesaire) Bildik faşizmin yaygınlaşmsı, coğrafi keşifler ve Avrupa deniz imparatorluklarının kurulması ile oldu.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/03/ozde-fasizmin-14-temel-ozelligi-dr.html) 

Avrupalılar, gemilerine binip, dünyayı önce keşfetti, sonra işgal etti. Çoğu kez de kolayca işgal etti. Vardıkları yerlerdeki halklar hem teknolojik açıdan geriydiler (İnkalar ve Mayalar, demiri-bakırı bile bilmiyordu, Top-tüfek kullanan İspanyollara karşı taş baltalarla kendilerini savunuyorlardı) hem de bir millet duygusna sahip değillerdi. Kabilelere, dinlere ve mezheplere bölünmüşlerdi. Çabucak birbirlerine karşı kışkırtılıyorlardı. Bu yüzden Avrupa ülkelerinin deniz aşırı ülkeleri fethi çoğu kez komik denecek kadar kolay olmuştu. Çoğu kez sadece yürüyerek fethetmişler, doğal engeller, yerli halktan daha büyük bir direnç oluşturmuştu. Arjantin ve Şili devletleri, 19. yüzyılın ikinci yarısı Patagonya'yı fethedebildi. Batılı devletler, beyaz insanların sıtma ve hummaya karşı dayanıksızlığı yüzünden  kinin ve BCG aşısının icadına kadar Afrika'nın içlerine giremediler. Bunun yerine milyonlarca Afrikalı'yı köle yaparak Kuzey ve Güney Amerika kıtasındaki çiftlik ve madenlerinde köle yaptılar. Bu köleler çoğunlukla savaşan kabilelerin birbirlerinden aldıkları esirleri, saçma sapan Avrupa malı süslerlerle (cam boncuk, tüylü şapka vesaire) değişmeleri sonucunda elde ediliyordu.  Pek çok işgali, batılı devletler değil, şirketler yaptı. Koca, Hindistan'ı, İngiliz,    İngiliz Hindistan şirketi önce kontrol altına aldı. Son, Babür devleti kralını, şirketin memuru haline getirdi. (Son, İran Şahı Rıza Pehlevi'de BP petrol şirketinin yerel memurundan başka bir şey değildi.) Sonra ülkeyi bizzat işgal etti ama başedemeyince İngiltere kraliçesine, Hindistan kraliçesi tacı taktı. Aynısını Hollahnda Doğu Hindistan kumpanyası, ücretli Filipinli ve Japon askerleri kullanıp, bu günkü Endonezya adalarında yaptı. Ülkeye de adını Hollandalılar verdi. Bu isim, bir Latince İndo (iç), bir de Yunanca Asya kelimelerinden oluşuyordu. Şirket iflas edince de, tüm borçlarını ve mülklerini Hollanda devleti satın aldı.

Avrupalıların egemenlikleri, özellikle Afrika ve Amerika kıtalarında sadece siyasi olmadı, kültürel de oldu. Afrika kıtasında sadece Etiyopya,  yalnızca kendi yerel dilini resmi dil olarak konuşuyor. (Mali ve Burkina Faso, Fransızca'yı resmi dilden, çalışma dili statsüsüne düşürdüler ama Fransızca, pratikte resmi dil olmaya devam ediyor) Diğerlerinde Arapça, İnglizce, Fransızca, Portekizce ve sadece Ekvator Ginesi'nde İspanyoca resmi dil. Batılı sömürgecilerin kültürel hegamonyaları o kadar yaygun ki, Afrika'da İspanyolca konuşan tek ülke Ekvator Ginesi'dir diye bir cümle kurabiliyoruz. Mesela Japonca konuşan tek Afrika ülkesi yada Türkçe konuşan Amerika ülkesi diyemiyoruz.

Bu sebeple Avrupalılar, yani beyaz adam, doya doya ayrımcılık ve ırkçılık yaptı. Egemenliği altına aldığı halklar ile fiziksel ayrılığı da belirgindi. (Deri renkleri, gözler başta olmak üzere yüz hatları çok farklıydı.) Sömürgelere gitmeyen Avrupalılar da bu zenginlik için elinin altındaki Yahudilere yöneldi. Coğrafi keşifler ve sömürgeleşmeyle beraber, antisemitizm yani Yahudi düşmanlığı da arttı. Hitler, Kavgam kitabında, bizim imparatorluğumuz, doğuda ve kara imparatorluğu olacak, diyor. Bize tarih derslerinde, birinci dünya savaşının asıl nedeninin Alsas Lorine bölgesindeki kömür yatakları olduğu yazılmıştı. Oysa, Hitler, Kavgam'da iki defa Kamerun'dan bahsederken, hiç Alsas demiyor. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2018/05/kavgam-incelemesi-2-kitabin-genel.html)

Diğer toplumlarda, özellike Araplar, Türkler ve Ruslar'da faşizm normal yollardan ilerlemedi. Çünkü bu toplumlar,  kendilerinden daha gelişmiş ve güçlü toplumlara hükmetmek zorundaydılar. Araplar, Karolenj imparatorluğuna karşı Puvatya yenilgisi aldıktan sonra, tek başlarına bir zafer kazanamadılar. Meşhur Ayn Callud zaferi, Memluk, yani köle askerlerin zaferdir. Bu köle askerler de Türk, Kürt ve Çerkezlerden oluşmaktadır. 1040 Dandanakan savaşından sonra ise Türklerin koruyuculığna girdiler. Barbaros Hayrettin Paşayı da bizzat Cezayir'e kendileri davet etti.  Türkler olmasaydı, Afrika'nın kuzeyi Müslüman kalmayabilirdi. Türkler ise Araplara egemen olduklarında dünyada Matematik, Kimya, Geometri ve Tıp bilimlerinde öncü güç Araplardı ve bu bilimlerde ilerlemek için Arapça bilmek şarttı. Türkler, çoğunluka göçebeydi ve genelde egemen oldukları milletlerin okuma-yazma oranları, Türklerden daha yüksekti. Osmanlı yıkılana kadar da genelde öyle oldu. Cumhuriyet döneminde de Kürtler'de okullaşma oranı düşük kaldı. Alevilerde ise Sünnilere göre yüksek oldu. Ruslar ise Tatar -Moğol egemenliğinden çıkıp,  efendilerinin egemenliğini devraldılar. Bu yüzden Ruslar, Yahudiler haricinde yavşak faşizmde kaldılar, sadece Yahudilere karşı açık faşizm ve progromlar yaptılar. Sovyet ihtilalinden sonra Yahudi düşmanlığı da yavşaklaştı. Troçki'nin Bolşevik partisinden atılma ve ülkeden sürülmesinin asıl sebebi Yahudi kökenli olmasıydı. Menşevik partisindeki Yahudi düşmanlığı açıktı. Rus iç savaşı boyunca Menşevikler, bir milyon kadar Yahudi öldürdü. Stalin ise Yahudileri ve Müslümanları Bolşevik partisinden temizledi. Sultangaliyef'in yazdıklarını (Türkçe'ye çevrildiği kadar) okudum. Kendisinin Turancılık yada İslamcılık düşünceleri yoktu. Sonuçta Stalin'de, ateist olduğu halde, Yahudi ve Müslüman kişilerden nefret ediyordu. Gücü eline alınca, partide üst düzey mevkileri Gürcü ve Ermenilerle doldurdu. Sonra Kruşçev geldi ve üst düzey kadroları Rus olmayanlardan temizledi. 

Faşizm, köle de olsa azınlıklara her zaman güç yetiremez. Azınlıklar içinden kompradorlar (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/kompradorlar-isgalciler-kadar.html), işbirlikçiler yetiştirilmelidir. Nazi kampları bile büyük ölçüde kapo (capo) denen işbirlikçi mahkumlara emanetti. 1930' larda bir İngiliz Binbaşısı, bir sebepten Hintlilere öfkelendi ve binlece Hintliyi, İngilzi bayrağının altından geçirdi. İsyan tehlikesi yüzünden meslekten atıldı ama bu sefer de İngiliz halkının bağışlarıyla zengin oldu, lüks içinde yaşadı. İngiliz subayları bölgeye zengin olmak için gidiyordu çünkü. Yoksa Kraliçe bir daha savaşmaya subay bulamayabilirdi. Fakat olay gene de Hintlilerin gururnu yaralamıştı. Zengin bir Hintli genç, Oxfort'a okumaya İngiltere'ye gitmişken,  emekliliğinin tadını çıkaran binbaşıyı öldürüp, kahraman oldu. İmgilizler olayı saklamaya çalışırken, Nazi Almanyası manşet yaptı. İngilizlerin, Hindistanı ciddi anlamda terk etmeye bu aşamda başladıklarına inanıyorum. Çünkü Rajaları, Ağa Hanları, Şeyhleri ve bilumum üst kast Hintlileri yanlarına çekmeden Hindistan'ı yönetemezlerdi. Gene de gerçek faşizmde, net ırk ayrımları, o ırkların yaşadığı getto mahalleleri vardır. Yavşak faşizmde ise, yağma zamanları haricinde azınlıklarla iyi geçinilinir. O azınlık üyelerinden dost ve arkadaş edinilmeye dikkat edinilir. Hatta progromlar yaklaşırken, hem kurbanları gafil avlamak, hem de katliamın suçunu kurbanlara atmak için yapılınır bu. Onlar bizi kışkırttı, aramız aslında çok iyiydi, demek için bunu yaparlar. Kendi aralarında azınlık yada ötekileştirdikleri kişiler için kendi aralarında en rezil dedikoduları yaparlar. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/02/dedikodu-cihadi.html)

Dedikodu, her türlü yavşaklığın ama malzemesidir. Dedikodu, Goebbels ilkelerinin temelini oluşturur. 

(https://onbinkitap.blogspot.com/2021/09/duygu-egitimi-nasil-olur-1goebbels.html) Dedikoduların en büyük delili kendisidir. Herkesin bunu konuşmasıdır. Olayı çoğu kez gören olmamıştır ama bir görenden duymuşlardır. Dedikodular hem linç ve progromdan önce, hem de sonra yaygınlaşır. Öncesi progroma hazırlık, sonrası da progromu haklı çıkarma çabasıdır. Böylece linç edilen azıklıklara suç yüklenmiş olunur.

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/09/azinlik-suclari-koku-ve-azinlik-ateizmi.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/azinlik-suclari-siyasi.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/12/maras-corum-sivas-ve-diger-katliamlar_21.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/kavgam-elestirisi-8-otekilerin-ve.html

Faşizanca tavırlar sadece progromlardan ibaret değildir. Faşizan ayrımcılık da vardır ama yavşakça, yani çoğu çok açıkça değildir. Genelde ya suç başkasına atılır, yada başka bir bahane bulunur. Mesela, Kılıçdaroğlu'na Alevi olduğu için oy vermem demez, Kılıçdaroğlu'na Alevi diye oy vermeyecekler, başka aday bulalım denir. 

(Buraya gelecek için öngörü notu: Biz solcular, doksanlarda Necmettin Erbakan'ın başbakanığını istememiştik. Aslında, Erbakan'ı merkez sağ da istememişti. Onunla yapılan koalisyonlar hep kehren olmuştu. Sonuçta onun yerine daha beteri gelip, öncelikle onunla koalisyonları sürdürmeyen merkez sağı yok etti. Ocakzade, Tuncellili bir Alevi olduğu için Kılıçdaroğlu'nu istemeyen sağcıların, daha beterini göreceğine dair bir his var içimde. Kılıçdaroğlu uzlaşma adamıydı, hatta bence fazla uzlaşma adamıydı ve sonuçta bir iderai maslahatçı olarak anılacak) (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/neden-kilicdaroglu-istifasini-istemek.html)

Aslına bakarsanız azınlıklar güçlendikçe, demokrasi bilinci arttıkça,  nefret duygusu sinsileşiyor. ve yavşaklaşıyor.  İçimizde başkalarına karşı nefret oldukça, hiç birimiz masum değiliz.

6 Ocak 2024 Cumartesi

Yer İzmir-Bornova, 13 Mayıs 2022, Konu: Suriye Uyruklu AİLELER (çocuk cinsel istismarı)

 


Yer İzmir-Bornova, 13 Mayıs 2022,
Konu: Suriye Uyruklu AİLELER

Bornova'da yaşayan Suriye Uyruklu Aile bir çocuğun cinsel istismarı olayına karışıyor. Olay göç idaresi Başkanlığı'na intikal ettiriliyor ve söz konusu yabancıların Geçici Koruma Yönetmeliğinin 34. Maddesinin ilgili fıkrası kapsamında İl Göç İdaresi'ne DAVET ediliyor. çocuk cinsel istismara uğruyor, Suriyeli aile davet ediliyor.

Daha sonra geçici koruma kaydına açık iller arasından öncelikli gitmek istedikleri iller soruluyor ve paşa gönüllerinin istediği ile sevk işlemleri başlatılıyor.

İl müdürlüğüne DAVET edilen tacizci sapıklar Kırşehir ilimize gitmek istediklerini belirtiyor ve bu sapıklara yol izin belgesi düzenleniyor ve skandalın üzeri kapatılıyor.
Tıplı ensar vakfı daha birçok çoçuk Dosyasında olduğu gibi!
Not; ırkçılık olarak algıyanın ağzının üstüne kürekle vururum. Tacize uğrayan Türk vatandaşı bdeğilde mültecide bir çoçukta olsa aynı tepkiyi veririm.
Asıl olay devlet kurumlarının rezilliğidir.
Çocuk istismarı ödüllendirilecek bir suç değildir.

Kaynak: x.com  

Rose(Gül Şahin,Gül’ce)


DEVA'YA DA DİĞERLERİNE DE HAYIR-SAĞIN ALTERNATİFİ ARTIK SADECE SOLDUR



(Not: Yazıyı Mart 2020'de yazmış ama yayınlamamışım. Gene de güncelliğini koruyor)
İki yıldır kurulması beklenen Akp küskünleri partisi nihayet kuruldu. Tam da Koronavirüs açıklaması ve okulların tatil açıklamasına denk geldiğinden, gündeme gelmedi, gelmesini de istemiyoruz.
Yıllarca sağın krizlerine darbeler yetişti ve yerine yeni bir sağ parti yerleştirdi. Sağ, kendi hatalarını, suçlarını hep sola yükledi. Propagandasında hep başarılı oldu.
27 Mayıs darbesinin ardından aynı kırat simgesiyle Adalet partisini kurdu. Bu parti de tüm sağın (Türkeşçi Ülkücü gruplar ve Erbakancı Görüş  Milli Görüş grupları ve diğer küçük sağcı gruplrın) liderliğini de yaparak,  12 Eylüle kadar geldi.
12 Eylülde de önce Turgut Sunalp'ın  MDP (Milliyetçi Demokrasi Partisi) için denendi ama halk askerin kurduğu partileri pek sevmedi ve ANAP'ı tercih etti. ANAP çökünce de gene Demirelci DYP yerine geçmeye, daha doğrusu geçirilmeye çalışıldı. Pek çok liberal solumsu yazar koro halinde Tansu Çiller'i övmeye başladı. Anap'ın yıkılışını Tansu Çiller'i yücelterek kurtarma çabasıydı bu.
O kadar ki, Demirel cumhurbaşkanı olduktan sonra yapılan DYP kurultayınca, Kasım'a (olağan kongre) kadar İsmet abi (İsmet Sezgin) sloganıyla açıkça taraf tutan Sabah gazetesi bile aşırı Çillerci oldu.
Gel gelelim Özalcı neoliberal politikaların yıkımı bitmiyordu. Çiller ise karizmatik bir siyasetçiden çok, komik bir çizgi film karakteri gibiydi. Sonra basın Çiller aleyhine döndü zira propagandası işe yaramıyordu.
Derken sağ tamamen dağıldı, yıllardır basının saldırıları ve iç kavgaları ile yıkıma uğramış sol da, son harabe hali ile sağın birleştirici çivisi olmaya yeltendi ama olmadı.
İsmail Cem'e kurdurulan parti, önce basının yüceltmesi ile karşılaştı, sonra AKP kurulunca yerin dibine batırıldı.
Bundan sonrasını pas geçip, bu günlere geleceğim. Şimdi sağ tam iktidar ve halk bıktı.
Oysa birileri gene halka sağı dayatıyor. Babacan'ın partisinin başarısız olacağı bellidir. Bunu muhtemelen Babacan'da bilmektedir. Amaç halkın zihnine sağın alternatifi gene sağ olacaktır zihniyetini yerleştirmektir. Hatta AKP'nin alternatifi başka bir AKP'dir zihniyeti amacı da vardır.
Buna en baştan karşı çıkmalıyız. Sağ, bütün yaptıklarının hesabını  vermelidir artık.

4 Ocak 2024 Perşembe

SIKANDAL 4 OCAK 2023

 


Eşini AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin'in doktor kardeşi Eyüp Çağatay Zengin’le yatakta yakalayan adam ve arkadaşlarının hayatı karardı! Doktor Mustafa Çağlar B, 24 Eylül 2023 tarihinde 02:00 sularında Ankara Yenimahalle’de bulunan evine geldiğinde içeriden eşi ile birlikte bir erkeğin sesinin geldiğini farketti. Eşinin kendisi aldattığından şüphelenen Mustafa Çağlar B önce polisleri ardından dayısı Ali Ekber B., arkadaşları Gürkan İ. ve Binbaşı F.D.’yi de aradı. Polisleri bekledikleri sırada yakınlarıyla içeri giren Mustafa Çağlar B. eşi Ece B.’yi Eyüp Çağatay Zengin ile kendi yataklarında zina halinde yakaladı. Bu sırada yataktaki Eyüp Çağatay Zengin evden ayrılmaya çalıştı. Ancak Ece B’nin kocası Mustafa Çağlar B. buna engel oldu. Yaklaşık bir dakika sonra arkadaşı Gürkan İş, polislerle eve geldi. Polis ekiplerine olayı anlatan Mustafa Çağlar B.’nin şikâyetçi olduğunu belirtmesiyle Tokat’ta bir başka hastanede ortopedi uzmanı olan Eyüp Çağatay Zengin polisler tarafından Şentepe Karakolu’na götürüldü. Ancak iddialara göre eşini zinada basan Mustafa Çağlar B. ve arkadaşları karakola gittiklerinde Eyüp Çağatay Zengin ve Ece B. ‘nin karakolda olmadıklarını gördüler.  Gece yaşanan bu olayın ardından ertesi gün Ece B. Kocası Mustafa Çağlar B’ye boşanma davası açtı. Aynı gün Mustafa Çağlar B. de eşine karşı zina nedeniyle karşı boşanma davası açtı.    Boşanma davaları sürerken siyasi nüfuz iddiaları gündeme geldi. İddialara göre, evli kadınla yatakta basılan Eyüp Çağatay Zengin ablası AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’i devreye soktu. Ece B.  eşinin arkadaşı olan Binbaşı F.D. ve Gürkan İş ile dayısı Ali Ekber Boyraz ve eşi Mustafa Çağlar B. hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, silah kullanma, hırsızlık gibi suçlamalarla savcılığa başvurdu. Ece B. aldattığı eşi Mustafa Çağlar B’nin arkadaşı Binbaşı F.D’ye Ankara 2. Aile Mahkemesi’den kendisini tehdit ettiği iddiasıyla uzaklaştırma ve elektronik kelepçe uygulaması kararı aldırdı. Binbaşı F.D’nin karara itirazı sonuçsuz kaldı. Ece B. ayrıca o gün eve gelen Ali Ekber Boyraz, Gürkan İş , Binbaşı F.D ve eşi Mustafa Çağlar B. hakkında da konut dokunulmazlığını ihlal, özel hayatın gizliliğini ihlal, silah kullanma, hırsızlık gibi çok fazla suç isnat ederek şikâyetçi oldu. Binbaşı olan arkadaşı Binbaşı F.D.’ye yönelik baskıları anlatmak için askeri makamlara bir dilekçe yazan Mustafa Çağlar B.’nin dilekçesi şu şekilde: “Eşim Ece B.’yi 24.09.2023 tarihinde kendi evimde kendi yatağımda Eyüp Ç. Z. (Ak Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin’in kardeşi) ile zinadan yakaladım. Zinadan yakalanan eşim Ece B. ayıplılık halini örtmek için ertesi gün şiddetli geçimsizliğe dayalı boşanma davası açtı. Zina durumunu inkar edip beni eterle bayılttılar diyecek kadar fütursuz iddialarda bulundu. Hatta beni suçlu göstermek için darp, evdeki eşyaları çalmak, özel hayatın gizliliğini ihlal ve benzeri suçlarla suç duyurusunda bulundu. Gene zina olayına şahit olmaları nedeniyle yanımda bulunan Mühendis Binbaşı F.D., Doktor Gürkan İş ve dayım Ali Ekber Boyraz hakkında bir sürü iftira ile suç duyurusunda bulunarak beni baskı altında tutmaya çalıştı. Arkadaşım Binbaşı F.D. için elektronik kelepçe kararının kaldırılmasından sonra eşim Ece B. çıldırmış ve beni Genelkurmay’a giderek arkadaşım F.D’nin hayatını bitirmekle tehdit etti. Sonradan eşim Ak Parti milletvekili Mehmet Ali Çelebi ile 29 Aralık 2023 günü birlikte arkadaşım Mühendis Binbaşı F.D’nin çalıştığı kuruma giderek, komutanı Tuğgeneral Osman Alp ile konuşmuş olduğunu eşim Ece B’den öğrendim.”

KAYNAK: X.com @whisperhaber

@whisperhaber
@whisperhaber
@whisperhaber

SAPİENS HASAN'A GÖRE İSLAM



Twitter da Sapiens Hasan yazmış;
Müslümanların 21. Yüzyılda Kabullenmesi Gereken 21 Gerçek:
1-) Yaratılış yoktur, Evrim vardır. Evrim bir doğa yasasıdır ve modern bilimde su götürmez gerçektir.
2) İbrahimi dinlerin ilk insanı Adem, bilimsel olarak mümkün değildir.
3-) İbrahimi dinlerin önemli peygamberi Musa, aslında hiç yaşamadı. Tarihsel perspektiften bakıldığında ise genel görüş, efsanevi bir figür olduğu yönünde (ki zaten ordusuyla beraber yok olan bir firavun ne Mısır kayıtlarında ne de çevre uygarlıkların kayıtlarında geçer).
4-) İslam, kusursuz değildir; hiçbir topluluk İslam’la refaha kavuşmamıştır. Pratik, teorikten bağımsız düşünülemez.
5-) İslam, özgürlük düşmanıdır; İslam’ın hâkim olduğu yerde özgürlük mahvolur.
6-) İslam, bir erkek dinidir; dinden kadın çıkarıldığında konuşulacak pek az konu kalır.
7-) İslam, barış ve hoşgörü dini değildir; kısıtlayıcı, savaşçı ve yayılmacıdır.
🤓 İslam Tanrısı Allah, sonsuz merhamet sahibi değildir; yeri geldiğinde gaddar ve kindardır.
9-) İslam Hukuku’nu oluşturan şeriat, Orta Çağ kanunlarıdır ve etik değerlere uygun değildir.
10-) İslam, coğrafi bir inançtır; evrensel değil, kavimseldir.
11-) İslam, bir Orta Doğu dinidir; her kavme peygamber gönderildiği iddiası asılsızdır.
12-) İslam, gelenekçidir ve yeniliğe karşıdır.
13-) İslam’daki pek çok ritüel, Yahudi ve İslamiyet Öncesi Arap geleneğidir.
14) Kur’an, mükemmel bir kitap değildir; bilimsel tutarsızlığı, iç tutarsızlığı, gramer ve üslup hataları barındırır.
15-) Kur’an’da bilimsel mucize yoktur. Bilimsel mucize olarak öne sürülen iddiaların çoğu yanlış, doğru olanlar ise önceki uygarlıklarca bilinen gerçeklerdir.
16-) Kur’an’da iddia edilen ölçü, düzen yoktur; evren kaotiktir.
17-) Kur’an; şiddet, nefret ve tehdit kitabıdır.
18-) Muhammed hiçbir zaman vahiy almamıştır, sadece reformist bir lider ve başarılı devrimcidir (ki döneminde peygamberlik iddiasında bulunan tek kişi değildir).
19-) Muhammed, kadın düşkünüdür. Evlatlığı Zeyd’in eşi Zeyneb’le (yani geliniyle) evlenmiştir.
20-) İslam’ın en kalabalık 2. inanç olma sebebi; kusursuz olması değil, Müslümanların korumasız ve bilinçsiz şekilde çoğalıp yayılmasıdır.
21-) İslam nurunu tamamlamayacaktır, 100 sene içerisinde mitoloji olarak yerini alacaktır.

3 Ocak 2024 Çarşamba

2002-2010 BASIN DESTEKLİ YALANCI CENNET



 İktidarın 2002'den önce Türkiye'de ayakkabu bile yoktu gibi yalanlarının arkasında ilk yıllarında yaşattığı basın destekli yalancı cennet gelir. Bu dönem o kadar da aman aman bir refah dönemi değildi. Öyle hatırlanmasının bir sebebi doksanlardaki ekonomik krizden sonra gelmesi ve basının da bolca pembe haberler yaymasıydı. Bu dönemde iktidar partisi, Aydın Doğan hariç, basını ele geçirmek ve Cem Uzan'ı ve Uzan ailesini yok etmek için uğraştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/uzan-ailesinin-ve-genc-partinin-siyasi.html)  (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-6-uzan-ailesi-ve-yesim.html) Cem Uzan ise dolar milyarderi olmasına güvenip, TMSF'ye borcunu ödemeyince tüm servetinden (yada göz önünde olan tüm servetinden) oldu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/cem-uzanin-tmsfye-borcu.html) O yıllarda iktidarın elindeki para bolluğunun sebebi, TMSF'nin tahsilatları, özellikle de Uzan ailesinin Rumeli holdinginin müsedderesiydi. Onlarca tekevizyon ve elliden fazla tadyo kanalı vardı Uzan ailesinnin. Üzerine on dört çimento fabrikası, Berke barajı ve daha neler neler... Cem Uzan, yakın tarihlerde verdiği bir röportajda Telsim (şimdilerde Türkiye'de Vodaphone) ile Berke barajının, Koç ve Sabancı holdinglerin toplamından fazla olduğunu söylemişti. Bana buiddianın doğruluk ihtimali çok da düşük gelmemektedir (yemin edemem), genelde sadece Türkiye ve KKTC'de (Orada halen Telsim adı ile iş yapıyor) olduğu zannedilir. Oysa ona yakın yada fazla ülkede de GSM Operatörlüğü yapıyordu Telsim. Uzan ailesinin en kıymetli varlığı ise medya gücüydü. Bu medya gücü sayesinde, Uzan ailesi ülkemizde ve dünyada onlarca kişi ve kurumu dolandırmışken, kendine ait olanlardan gayrı medya kendsine düşmanken, yüzde yedi üzerinde oy almıştı. Cem Uzan'ın ülkeyi terk etmesinin ardından da aleyhine kampanyalar artarak devam etti. İktidar yanlısı gazeteler ve haber sitelerinde o kadar çok Cem Uzan'a Hapis Şoku manşeti atıldı ki, bir ara espirileri yapıldı. Bütün bunlara rağmen Cem Uzan'ın, şaka amaçlı da olsa, ciddi bir fan kitlesi var.

Bu dönemde AKP iktidar olmuştur ama reisin deyimiyle muktedir değildir. Bu yüzden 2002'deki harekatın yeni bir safhaya geçmesi gerekmetedir. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/turk-medyasinin-2002-harekati-akp-nasil.html) Seçimi kazanması, Atatürk kazanımlarını geriletmesi için yeterli değildi. İnsanları özelleştirme, neoliberal politikalr ve tarikatlar üzerine sakinleştirmek gerekiyordu. Tam da o zamanlar, sihirli bir kelime keşfedildi yada icat edildi: Sivil Toplum Örgütü. Hatta o yıllarda, halen okumadığımı itiraf edeceğim bir kitap çıktı, Sivil Örümceğin Ağında. 2010 referandumu yaklaşırken Yetmez Amacı olacak Aydınlar vesair, bu yıllarda Sivil Toplum diye tarikatları övdüler. Aslında bu işi doksanlı yıllardan beri yapıyorlardı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2017/10/doksanli-yillar-7-yetmez-ama-evetcilik.html) Bu dönemde de bol bol tarikat övgüsü, özellikle de Fetöcülük övgüsü vardı. Genelde tarikat yeriğne cemaat, tarikatların yan kuruluşlarına da sivil toplm örgütü deniliyordu. Bu dönem, 2006 seçimleri öncesi ve sonrası diye ayrılabilir. 2006 seçimlerine  kadar Siyasal İsşam, Atatürkçülüğe zarar vermez söylemi, 2006'dan sonra yavaş yavaş Atatürkçülüğü faşizm olarak gösterme çabasına döndü. Bu dönemde de ana operasyon gazetlerei Radikal ve Yeni Yüzyıl (Yeni Binyıl-Taraf )'dı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Bu dönemde Aydın Doğan, medya gücüyle iktidara hem destek verdi, hem de satışa hazırladı. Aydın Doğan yayın grubunun pek çok yayını, özellikle Hürriyet gazetesi,  2002'deki hali ilde Demirören grubuna satılamazdı. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere gazetesinin önce ekonomi, sonra haber servisini değiştirdi. Sonr da başyazarı Oktay Ekşi'den başlayarak yazarlarını. Haberleri giderek daha fazla iktidarı över, umut dağıtır hale geldi. 15 Temmuz'dan sonra da ilk fırsatta devretti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/11/aydin-dogan-kimdir.html) Bu dönemin en başında itibaren basının muhalefete muhalefeti o kadar yoğundu ki, CHP'nin o dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal'ın girişimi ile 2005'de Halk TV kuruldu. Yerel solcu radyolar, birer ikişer lisasnlarını kaybedip, tarikat ve dini radyolar olmaya başladılar. Halk TV ise, gerçek anlamda reytingler alması için 2013 Gezi isyanının başlaması gerekti.

Bu dönemde medya kuruluşlarının tek tek hikayesi uzun sürer. Hemen hepsi yavaş yavaş iktidar yanlılarının eline geçti.

Basını ele geçirme çabaları, siyasal İslam'ı (ne demekse) hoşgörülü gösterme çabaları ile beraber gidiyordu. İktidarın ilk yılları pek çok açıdan çok özgürlükçüydü. Rock festivallerinin alası bu dönemde yapıldı. Hatta Münih Ekim şenliklerinin bir taklidi olan bira festivalleri bile yapıldı. LGBT dernekleri bile ilk defa o zaman açıldı. Doksanlar boyunca süren Kürtçe üzerindeki baskı yavaş yavaş kalktı. TRT  ilk defa Kürtçe klip yayımladı. Servet Kocakaya'nın Şilele türküsüydü. Ardından da yerel televizyonlar Kürkçe müzik yayınlarına başladılar. 

Bütün bu özgürlük havasına rağmen iktidar, gelecekteki baskı rejiminin de işaretlerini veriyordu. Daha ilk günlerden, kamu misafirhane, otel ve restoranlarında alkol satışları birer-ikişer kapandı. TÜBİTAK'ın Bilim ve Reknik dergisi Charles Darwin'in iki yüzüncü doğum günü konulu bir sayı yapmaya kalkınca, iktidar da ilk defa cidden kendisini gösterdi. Kapağında Darwin'in resimleri olan dergi toplatıldı. Kurumun başkanı alel acele görevden alınarak, şimdilerde olmayan Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat bahçesinin (orası 2013'de kapatıldı) müdürü yapıldı. Gene de iktidar asıl darbeleri için 2010 Yetmez ama evet referandumunu bekleyecekti.

Dönem, özellike paradan altı sıfır atılmasından sonra (o sıfırlardan biri geri geldi, ikincisi de gelmek üzere) kısmen refah dönemiydi. Maaşlı insanlar doksanlardan daha müreffehtiler ama seksenlerin seviyesine ulaşmadılar. Özellikle memur ve emeklilerin refahı, seyyanen zamlar ve torba yasalarla ince ince tırpanlandı. Aydın Doğan medyası başta olmak üzere holding medyaları, sihirli yüz bin ve on bin rakamları ile halka umutverdi. Bunlar manşetten yada ilk haberden umutlar değildi. Genelde gazetelerin ve internet sitelerinin  köşelerinde yayınlanıyordu. Norveç, İsviçre yada Kanada yüz bin Türk işçi alıyordu. (Kanada genelde Türkiye'den göçmen alıyordu.) Bir de yavaş yavaş atanamayan öğretmen sayısı artmaya başlamıştı. Basında da sık sık Güne Kore'nin (Dünyada öğretmenlerin en çok kazandığı ülke) yüz bin Türk işçisi alacağı haberleri çıkıyordu sık sık. Bu sihirli yüz bin rakamı arada bir turist olarak da görülüyordu medyada. Norveç,  Brezilya, Katar yada benzeri Arap ülkelerinden yüz bin turist gelecek haberleri yapılırdı. Aslında bu yalanlar, şu anki iktidardan önce de vardı. 2001'de Çin, Ukrayna'dan biraz hurda, biraz yarım kalmış, Varyag uçak gemisini satın almıştı. Devasa ve motoru olmayan uçak gemisi, römorkörler ve çelik halatlarla çekiliyordu. Boğazlardan geçişi ve Çin'e kadar gidişi riskliydi. Nitekim, Bozcaada açıklarında zincirinden kopup, Ege denizinde sürüklenmişti de zor bela yakalayıp, tekrar çekmeye başlamışlardı. Geçiş iznine karşılık yüz bir Çinli turist vaat edilmişti diye hatırlıyorum. Bunun bir de sihirli on bin işçi versiyoru vardı. Kömür çıkan her yer ile ilgili olarak termik santral kurulacağı ve en az on bin işçinin çalıştırılacağı haberleri yayılırdı. Bir de Yozgat , Konya, Kırşehir veya her hangi bir İç Anadolu ilinde, uranyum, lityum veya beneri değerli maden bulunduğu ve ve en az on bin işçi işe alınacağı haberleri çıkardı. Bir de yeni petrol rafinerileri kurulur, rafinerilere on biner işçi alınırdı. Bunlar damlatma cinsinden küçük haberlerdi ama okuyanların içine hep bir iyimserlik yayardı ve aslında bakılırsa yalan olduğu kabak gibi belli haberlerdi.  Burada Goebbels ilkeleri devreye girer. Sürekli yalan söyle, ısrarla ve yüksek sesle yalan söyle, yalanın açığa çıkarsa, daha büyük yalan söyle. (https://onbinkitap.blogspot.com/2021/09/duygu-egitimi-nasil-olur-1goebbels.html) Bu dönemin en büyük yalanı, İstanbul Maslak'da büyük bir finans merkezi kurulacağı, hatta buranın Londra finans merkezine rakip olacağı, bunun için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının merkezinin Ankara'dan İstanbul'a taşınacağı haberleriydi. Bu hayale göre İstanbul'da, bankacıların LİBOR dediği bankalar arası para değişim piyasası gibi bir piyasa kurulacaktı. (Dünyada, bankalar arası borç verme işleminin üçte biri Londra'da yapılır) Aslında iki binli yıllarda iktidarın nice nice planları vardı. En başta Avrupa Birliğine girecektik, hatta girmiştik de, muamele işlemleri gecikmişti. Gündüz vakti havai fişekler patlatarak kutlama bile yapmıştık. Şimdiki Z kuşağı o günleri bilmiyor tabili.

Bütün bunlar, Aydın Doğan'ın da dahil olduğu medya desteği ile oldu. Bu destek, hem demin bahsettiğim uydurma haberler ve penbe tablolarla çizilen mutlu gelecek resmi, hem de sahte anketlerle ilgiliydi. Özellikle 2006 seçimlerinden az önce, Hürriyet gaztesinin, her iki kişiden biri diye manşetten verdiği anketin sahte olduğu, Reis ile Fetö'nün arasının açıldığı 17-25 Aralık 2013'den sonrasında ortaya çıkmış, hem Fatih Altaylı, hem de Ertuprul Özkök bunu itiraf etmişti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/05/ertugrul-ozkokun-hurriyeti.html) Aslında anketlerin halkı yönetmenin bir yolu olduğu çok belliydi. Alo Fatih olayında olduğu gibi (olayı Google'a bir sorun) bir iki puan oynama hep olmaktadyı. Ancak 2006 seçimleri öncesi halkı özellikle bir yönlendirme çabası oldu. Zira muktedir olmaları için 2006 seçimlerini büyük bir farkla kazanmalıydılar. 2006 seçimlerinden sonra Avrupa Birliği üyesi olma iddiaları azaldı, 2010'dan sonra da bitmeye başladı. 2006'dan sonra da Ergenekon kumpasına hazırlık çalışmaları başlandı. Yetmez amacı güruh, Atatürkçülükle faşizmi özdeşleştirme çabalarına girdi. Aynı zamanda tarikaları da övme yarışına girdiler. Bunu yaparken, tarikatların iç yüzünü bilen ve gösteren aydınların suikastle öldürülmesinin de rahatlığındaydılar. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/08/2002-secimlerinde-medya-manipulasyonu_28.html) Bu suikastleri anlatırken, Necip Hablemitoğlu suikastini unutmuşum. Kendisinden, ailesinden ve sevenlerinden özür dilerim. İnternetten baktığım kaynak onun suikastını atlatmıştı. Kendisi, siyasal İslamı iktidara getirme yolunda son suikast oldu ve yanılmıyorsam 2002 seçimlerinden sonra katledildi. Özellikle Hablemitoğlu cinayetinden sonra yetmez amacı liberal güruh, tarikaltlaeı ve dinci-sağcı partileri daha coşkulu desteklemeye başladı. Bunu da bedava yapmadılar, hatta ucuza da yapmadıları. Uğur Mumcu'un, UM-AG (Uğur Mumcu, Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) tarafından gazete yazılarının bir kısmının derlendiği Paşaların Tasarrufları adlı bir kitap okudum geçenlerde. Kitapta, Ahmet  Altan'ın daha yetmişlerde devletten büyük ihaleler alan müteahit olduğunu yazmış. Marksist-Leninist Çetin Altan'ın, seksenlerin sonunda aniden liberal ekonomi yanlısı çok da şaşırtıcı değilmiş meğer. Kendisi mecliste Nazım Hikmet'i savunduğu için Adalet Partililer tarafından dayak yerken, Marksist-Leninist olduğu için hapislerde çürürken, çocukları da tarikatlarla iş yapıp, byük paralar kazanmış. Tarikatların, liberal oğulların ve Marksist-Leninist babanın da ortak düşmanı Kemalizm. Kendisi de Atatürk'e küçük burjuva devrimcisi deyip, duranlardandı.

Yakınlardal, Son Akşam Yemeği adlı filmi izlediğimde, yetmez ama evet edebiyatı olduğunu anladım. Bu edebiyatı doksanların başlarında şeriatçılığın yükselişini Gelenedeğin Direnişi diye sevimlileştirmeye başlayan Nihat Genç başlatmıştı. (https://onbinkitap.blogspot.com/2022/03/nihat-gencin-delirerek-bitmesi.html) Doksanların ortalarında Nilüfer Göle, Mahalle Baskısı kavramı ile dedikoduyu yüceltti. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/nilufer-golenin-korosuradikal-yeni.html) Edebiyat dediğime bakmayın, sina filmi ve tv dizilerini de içeren bir propaganda oluşumu bu. Mesela 2009 yapımı Güz Sancısı filmi, 6-7 Eylül 1955 progromunu konu alır. Bu progrom, dönemin Demokrat Parti iktidarı tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Peki filmde ne yoktur? Tabi ki Demokrat Parti ve Adnan Menderes iktidarı yoktur. Filmin amacı, Demokrat Partinin suçlarını da CHP'ye ve Kemalizme yıkmaktır. Filmde, Hristiyan ve Yahudilere saldıran, Anadolu'dan yeni göç etmiş, kıyafetini ve aksanını değiştirmemiş Demokrat parti seçmenleri yerine; beyaz yakalı, Avrupa-i kıyafetli CHP seçmeni tipler vardır. Sağın tüm cinayetlerinin suçunu Ergenekon denen hayali örgüte yükleme çabasıydı asıl olan. Burada muhafazakar insanların saflığına ve masumluğuna vurgu yapılır. Seksenler sonu, doksanlar başında, Minyeli Abdullah ile başlayan İslami filmlerin seküler onayı gibidir. (Bu konular daha sonra STV-Kanal 7 dizileri oldu) 

Yetmez amacıların bu davranışları da yalancı cenneti yaratmaya bir katkıydı. Hatta pek çok insanın bu yılları daha müreffeh hatırlamasına sebep oldu. Mehmet Şimşek'in yeni maliye bakanı günlerde otobüste iki gencin konuşmasını dinlemiştim. Mehmet Şimşek'in ilk maliye bakanlığı döneminin, Türkiye'nin ekonomik açıdan en müreffeh dönemi olduğundan, her şeyin tekrar düzeleceğinden bahsediyorlardı. Karşılıklı birbirlerini onaylıyorlardı. Laflarına girmemem gerektiğini bilecek kadar olgunlaşmıştım. Şimdi bu konuşmalarını hatırlıyorlar mıdır acaba? Şu günlerde giderek artan yoksulluğumuz ve anayasayı tanımayan durumumuz, o günlerdeki yanlış kararların sonucudur. 

O dönemin tek faydası, 2010 için şirin görünmeye çalışan iktidarın, yeni kurulan sosyal medyaya yol vermesi oldu. Gezi dahil tüm gerçek muhalefet bu sosyal medyada oluştu. (https://onbinkitap.blogspot.com/2018/04/osyal-medyadan-donus-yok-21-nisan-2018.html)

Şimdi yapmamız gereken, bu cehennemden çıkma yolları aramaktır.