20 Ocak 2024 Cumartesi

SEMPATİ VEYA ANTiPATİ, DEMOKRAT OLMANIN ÖLÇÜTÜ DEĞİLDİR.




Geçen yazın moda filmi Barbie'de en sevdiğim sahne, Mattel'in başkanının  (CEO, Eskiden genel müdür denilirdi), şirketteki erkek egemenliği savunma çabasında bir ara benim Yahudi arkadaşlarım da var demesiydi. O anda kahkaha attığımı hatırlıyorum. Filmin senaryosunda mı böyleydi, seslendirmede mi eklediler, çok merak ettim. Bazı konularda ne yazsan eksik kalıyor ve yazı bitmek bilmiyor. Yavşak faşizm de bu konulardan biri oldu. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2024/01/fasizm-ve-yvsak-fasizm.html) Bizde faşistlerin, benim Kürt, Alevi arkadaşlarım var savunması, birebir alınmış. 

Bunun bir değişik modeli de, o kültürü sevmektir. Pek çok kişi Alevi düşmanı olmadığını, Alevi türkülerini sevdiğini söyleyerek yalanlar. Bir toplumun kültürünü yada kültürünün unsutoplumu sevrlarını sevip, o toplumu sevmeyebilirsiniz. Amerika Birleşik Devletleri halkı, bunun en iyi örneğidir. Japondövüş sanatları, Çin yemeklerini sevseler de, Asyalıları sevmezler. Siz de Alevi deyişlerini sevip, Alevileri sevmeyebilirsiniz.Laz böreğini sevip, Lazları, Çerkez tavuğunu sevip, Çerkezleri sevmek zorunda da değilsiniz. Daha doğrusu başka bir etnik grubu sevmekle demokrat olmadığınız gibi, sevmemekle antidemokrat olmazsınız.

(Bu arada, bazı kültür unsurlarının  o kültürle ilişkisi de dolaylıdır. Mesela eskiden una bulanarak, yağda kızartılan ciğere, Arnavut ciğeri diyorlardı. Şimdilerde adı Edirne tava ciğeri oldu ve hatta yöresel belge aldı. Bu yemeğin, Arnavut adını almasının sebebi, küçük taşlardan oluşan parke yollara Arnavut kaldırımı denmesi ile aynı, yani Arnavut işçilermiş. Eskiden Türkler koyun etini daha çok yer, dana etini de sert diye sevmezdi. Şimdilerde tam tersi, şimdi de kokuyır diye, koyun etini sevmiyorlar.  Dana ciğeri kızartması bu sebeple uzun süre Arnavut ciğeri olarak anılmış. İskenderunluların Kürt böreği de, benzer  bir isme sahip olabilir. Çünkü pek çok Kürt, bu böreği ilk defa büyük şehirlerde falan yemiştir ve evinde yapmamıştır.)

Demokrat olmak, her toplumu, her kültürü sevmek ve deyim yerindeyse bir sevgi kelebeği olmak anlamına gelmez, gelmemelidir. Nasıl ki her yemeği, müziği, dansı, tiyatroyu, meyveyi, sebzeyi ve daha pek çok şeyi sevmek yada sevmemek bizi demokrat yada antidemokrat yapmazsa, her toplumu sevmemekte de aynı durum söz konusudur. Zira onlarda seni sevmemektedir. Sen başka dinden, ırktan, mezhepten insanları sevmek için de yaşamıyorsundur. 

Demokrat olmak, onlara karşı davranışınızda, özellikle nasıl davranacağımız vicdanımıza kalmışken, adil olmak, adil olup, olmadığımızı sorgulamaktır. Acaba antipatim yüzünden mi yada başka bir nedenden mi böyle karar verdim diye kendinizi sorgulamaktır. Öte yandan bir dinin dört dörtlük bireyi olmak imkansız olduğu gibi, dört  dörtlük demokrat bir birey olmak da imkansızdır.

Ek olarak, asıl marifet antipati duyduğunuz, hatta nefret ettiğiniz kişi ve gruplara karşı demokrat ve adil olabilmektir. Sempati bizi biraz da o topluluktan yapar. Eğer siyahilere (zencilere) sempati duyuyorsanız,  kireç beyazı teninize rağmen, hatta sarı-kızıl-kumral saçlarınıza, yeşil-mavi-ela gözlerinize rağmen bir parça zencisinizdir.

18 Ocak 2024 Perşembe

TEPKİ VEREN İNSAN

 


12 Eylül Türk insanından en fazla, devlete ve iktidara karşı tepki verme gücünü aldı. Tepki vermeyi bir suç olarak görmesine sebep oldu. Darbe generalleri bunu ustalıkla uyguladı ve halka suçluluk duygusu aşıladı.  (https://onbinkitap.blogspot.com/search?q=su%C3%A7luluk)

Gelişmiş, daha doğrusu demokratik olmanın ilk ölçütlerinden biri, devlete, daha doğrusu politikacılara tepki gösterebilmektir.  Zira demokratik ülkelerde politikacılar, devlet memurudur, devlet büyüğü değildir. Hatta çoğu kez devlet memurları, yani bürokratlar, kendilerini devletin asıl sahibi olarak görür.  Gerçi devlet memurları da bir çikolata yüzünden kolayca yargılanır. İktidarlar da kolayca değişir. En radikalleri bile böyledir. Yunanistan'da, ultra solcu Syriza  tek başına iktidara geldi ne ne oldu? Avrupa Birliğinin kemer sıkma politikalarını, Yunanlılara yönelik biraz gevşettiler, o kadar. Makedonya ile, Kuzey Makedonya olarak tanıma antlaşmasını yaptı ve halkın tepkisi ile istifa etmek zorunda kaldı. O zamanki başbakan Aleksis Çipras, Yunanşstan gibi bir din devletinde, İncil'e el basmayacak kadar ateistti. (Yunanistan'da Aynaroz ve Metreora bölgesindeki bazı manastırlar, dünya işi, putperestlik diye Yunan bayrağı dalgalandırmaz. Askeri araçlar bile papazlar tarafından kutsandıktan sonra kullanıma başlar.) Gene de Yunan kilisesi gücünden bir şey kaybetmedi. Yunanistan'da hiç kimse, bu dinsiz İncil'e el basmadı, din elden gidiyor, diye bağırmadı. Genel anlamda dindar olan Yunan milleti de Syriza ve dinsiz başkanı Çipras'a oy verdiği için bir suçluluk duygusu duymadı.

https://onbinkitap.blogspot.com/2021/07/12-eylulun-sucluluk-duygusu-4-devlet.html

Devlet adamları  ise halkını yoksullaştırdığı için suçluluk duygusu hissetmez. PKK'nın 1984'de Eruh ve Şırnak'ta ilk saldırısını yaptığı gün, dönemin başbakanı, dönemin cumhurbaşkanı Kenan Evren'den sonra cumhurbaşkanı olacak olan Turgut Özal, havuzdan çıkmadı. Sonra seksenlerin dile dolanan sözünü söyledi. Bunlar bir avuç baldırı çıplaktır. Az kaldı, bitecektir. Seksenli yıllar böyle geçti. Sahte ateşkes ve otuz üç erin öldürülmesi ile bu baldırı çıplaklar lafı unutuldu. Türk halkı, bu sahte ateşkese neden uyuldu, neden tuzağa düştü diye sorsa da, bu soruyu soranların sesi çok cılız oldu. Tıpkı çözüm sürecine tepkinin de çok cılız olması gibi. Yada ordunun kozmik odasına girişin ve en son koca cumhurbaşkanının bazı istihbarat yöneticilerini ifşa etmesi gibi. Kimse de nedenini sorgulamadı.

https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/silahli-direnisin-provakasyon-olmasi.html

Oysa herkes Kürtleri sorguladı ve     Kürtlere düşman oldu. Sonra  onları meclise taşıyan SHP'lilere (sonradan SHP, CHP ile birleşti ve halk CHP'ye düşman oldu.) Çünkü 12 Eylül medyası, sola düşman olmayı öğretmişti. Oysa o milletvekilleri, yaka-paça sürüklenerek meclisten atılmasaydı, HADEP (Şimdilerde DEM parti) kurulmayacaktı. Çözüm süreci olmasaydı HDP, %10 barajını geçemeyecekti. Gene de öfke iktidar partisine yönelmedi. Diğer yandan meşhur yazar kasa atma olayına bakalım. O olayın sonrasına değil, öncesine bakalım. Ülke ekonomisi Turgut Özal, Süleyman Demirel,  Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller zamanında daha kötü krizler yaşamıştı. O zamnki liderlere, iktidardan düştükten sonra bile, yüzlerine karşı böyle tepkiler veren olmamıştı. Mesut Yılmaz'a, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de yumruk atılmıştı ama olayın krizle alakası yoktu. Kriz bir yana, Süleyman Demirel, onlarca yıl üzerinden siyaset yaptığı muhafazakar-sağcı halkı, 28 Şubat sürecinde, Türbanlılar okumaya Suudi Arabistan'a gitsin diye aşağılamıştı.İşin gerçeği o esnafın öfkesi ekonomik krize değildi. Bir solcunun başbakan olmasıydı. Yoksa Mesut Yılmaz'ın abisinin aracılığı ile  Gazprom'la yapılan antlaşma sonucu doğal gazı tüm dünyadan daha fazla ödememize kızan da yok.

Bu arada, bu adını andıklarımla ilgili olarak bu blogda yazdıklarıma bir bakalım:

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/turgut-nereye-kostu.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/08/yildirim-akbulut-ve-mesut-yilmaz.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/04/tansu-cillerin-siyasi-tarihi.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/07/suleyman-demirel-kimdir.html

Pek çok insanın yanlış tepkisinin sebebi, yanlış tarafta yer almasıdır. Bunun sebebi kendisini payidar sanmasıdır. İktidardan yana olursa, sıranın kendisine geleceğini sanmasıdır. Çünkü kendisine, sağcı ve Sünni olduğu için üstün olduğu ve bir gün sıranın kendisine geleceği söylenmiştir. Bu yüzden pek çok kişi,  muhalefete muhalefet ederek, sisteme bağlılığını ilan ederek, adaletsiz sistemin ürt katlarına çıkmaya çalışır.

https://onbinkitap.blogspot.com/2023/09/fasizan-ustunluk-duygusu.html

Oysa adalersiz bir sistemde üst tabaka her gün artmaz, azalır. Düşenler yerine çıkanlar daha az olur.  Nasılözgür olunur sorusunun pek çok cevabı vardır. Aristo, düşünerek; Nietsche, kendin kalarak; Platon, öğrenerek; Camus, başkaldırarak, Sarte, eyleme geçerek, İbni Rüşt, vicdanlı kalarak; Farabi, kalbini dinleyerek;  Hazrerti Ali, minnet etmeyecek ve daha nice kişiler neler diyerek tarif etmişlerdir. Peki düşündüğümüzü, öğrendiğimizi ve başka başka şeylerimizi nasıl belli edeceğiz, tepki vermekten başka.

Binbir gece masallarının az bilinen bir hikayesi de, çıngırağı çalan eşek hikayesidir. Kadı'nın biri, bulunduğu yöredeki şikayet sahipleri bizzat kendisi ile konuşsun diye evinin kapısına bir çıngırak koymuş. Fakat bu çıngırağı eşeğin biri dişleri ile oynayarak, çaşıyormuş. Sürekli çan sesine maruz kalıp, aynı cevabı alan kadı en sonunda bu eşeğin kime ait olduğunu sorar. Ona hayvanın, yaşlandığı ve artık yük çekemediği için terk edildiğini söylerler. Kadı da söz konusu köylüyü yanına çağırır, eşeği de kendi ahırına alır. Köylüye de, eşeğin yem ve tımar masrafını ödeme cezası verir.

Masal da olsa, eşek, eşek haliyle şehrin kadısına şikayette bulunmayı, yani tepki vermeyi öğrenmiş. Devletle ilgili bir sorununuz varsa ki devlet kadının da sahibidir, devlete, dolaysı ile iktidara tepki vermeyi öğrenmeliyiz.

Yoksa her esçimden sonra ellerim kırılaydı nakarakları dinleriz. (Bazen elimde balyoz, o elleri sahiden kırmak istiyorum)


Ne Utanmaz Köpekleriz "Namık KEMAL

 


Edepsizlikte tekleriz

Kimi görsek etekleriz

Hakk'tan da yardım bekleriz
Ne utanmaz köpekleriz.
Biz bakmadan sağa sola
Düşman girdi İstanbul'a
Vatanı sattık bir pula
Ne utanmaz köpekleriz.
Dalkavuklukla irtikap
İşte etti bizi harap
Sen söyle ey Şevketmeab
Ne utanmaz köpekleriz.
İnsan mı neyiz seçilmez
Bir zehiriz ki içilmez
Tavrımızdan da geçilmez
Ne utanmaz köpekleriz
Gitme vatan kavgasına
Yetiş rütbe yağmasına
Daldık dünya sefasına
Ne utanmaz köpekleriz
Vatanın girdik kanına
Leke getirdik şanına
Topumuzun bok canına
Ne utanmaz köpekleriz
Kimi görsek etekleriz

NAMIK KEMAL

12 Ocak 2024 Cuma

O OTELLERİ VE EVLERİ DE ORMAN YAPACAĞIZ

 


Bu yangınların sabotaj olduğu ve iktidarın sabotajı olduğu kabak gibi belli artık. Bu iktidarın sonunun hızla yaklaştığı da o kadar belli. Ormanlar başta olmak üzere, bu iktidarın yıkımlarını nasıl onarırız diye şimdiden düşünmeliyiz. Bu onarımın sadece bu iktidarın değil, 12 Eylül 1980 sabahından beri yapılan yıkımların onarımı olmalı. 

Bir de, merak ettiniz mi, neden hiç yanan lüks otel yok? Onlar yangından nasıl kurtuluyor?

  Onarmamız gereken şeylerin başında da, doğamız gelmekte. Sadece ormanlar değil, kırlar, tarlalar, sulak alanlar ve vahşi sulama ile aşırı sömürülen doğamızı da tedavi etmeliyiz. Bunun için sadece ağaç dikmek yetmez, ağaç dikme politikamızı da gözden geçirmeliyiz. TEMA'nın aklına uyup, makilikleri çamlık yaptık, sonucu görüyoruz.

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/04/tema-ihaneti.html

Olmayan tarım ve hayvancılık politikamız da başka bir sorunumuz. Mera ve yaylaların, lüks villalar olmak üzere imara, şenlik adı altında, ortalığa bir sürü çöp bırakan kalabalık etkinliklere maruz kalması da bir sorundur. Bu tür etkinlikler sıkı denetlenmelidir.

En büyük sorun ise, bir sürü imar affı ile işgal edilmiş binaları ve inşaatları yıkmak ve araziyi temizlemek. Tarım ve doğa, sadece bizim değil, doğanın da geleceği.

Bunun için iktidarı devirmek yetmez. Sonrasında da kararlı, korkusuz ve hatta acımasız olmalıyız.

10 Ocak 2024 Çarşamba

FAŞİZM VE Y.VŞAK FAŞİZM

 


Bu blogda iki yüzlülük üzerine nice yazılar yazdım, haddi hesabı yok. Mesela:

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/08/din-ve-iki-yuzluluk.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2020/10/bakara-makara.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/06/fasizmin-farkli-davranis-bicimleri-2.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2022/01/ozelde-turk-fasizminin-genelde-fasizmin.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/07/fasizmin-degisik-davranis-bicimleri-3.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2021/05/harper-leenin-iki-romaninda-fasizm.html

Ben şimdi homoseksüellerden ve bit yavrularından özür dileyerek bu tür faşizme yavşak faşizm diyeceğim. Bu kelime, Türkçedeki pek çok kelime gibi pasif homoseksüel anlamına gelse de, iki yüzlü, sinsiz ve güvenilmez insanları daha çok anlatmakta. Cinsel zevk yöneliminin karakterle doğrudan bağlantısını öğrenecek kadar yaşlandım. Erkek egemenlik faşizmin on dört temel kuralından biri. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/03/ozde-fasizmin-14-temel-ozelligi-dr.html) Doğu toplumlarında erkeklilk, erkek cinsen organına çok fazla değer yüklendiğinden,  aktif homoseksüellik, yani oğlancılık da erkeklikten sayılır. Bu yüzden Türkçe^de erkekten erkeğe edilen bir küfür veya hakaret kelimesi öncelikle, ya pasif eşcinsel yada kadın satıcısı anlamına gelir. Bu kelime de yan bir anlam olarak iki yüzlü ve güvenilmez olmanın da ötesinde aşırı sinsi ve kurnaz insanlar için kullanımı yaygınlaşmıştır. Ben de son Gazze olaylarından sonra iktidar yanlılarının tavırlarından sonra bu duruma artık gizli, sinsi yada iki yüzlü demek yerine, doğrudan yavşak faşizm demeye karar verdim.  Sen İsrail askerinin içliğini, İsrail ordusunun çeliğini, kablosunu kendin at, İsrail'in çöpünü bie al; sonra yok kahveciye neden gittin, yok hamburgerciye neden gittin, nedne kola içtin muhabbeti. Bir de Filistin bahanesi ile halifelik mitingleri var.

Faşizmin özü egomuz, benlik sevgimizdir. Bu benlik sevgisi, bizlik kavramını da içerir (milliyet ve din gibi). Bunu politikaya uyguladığımızda faşizm olur. Politika genelde kaypak ve iki yüzlü olduğu için, genelde faşizm de böyledir. Basit faşizm için, hor gördüğünüz topluluk çok güçsüz ve örgütsüzolmalı, mümkünde köleleştirilmelidir. Örgütlü ve güçlü bir topluma karşı nefret, daha ziayde belli progrom dönemlerinde ortaya çıkar. (1978 Maraşi 1980 Çorum, 6-7 Eylül 1955 vesaire) Bildik faşizmin yaygınlaşmsı, coğrafi keşifler ve Avrupa deniz imparatorluklarının kurulması ile oldu.  (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/03/ozde-fasizmin-14-temel-ozelligi-dr.html) 

Avrupalılar, gemilerine binip, dünyayı önce keşfetti, sonra işgal etti. Çoğu kez de kolayca işgal etti. Vardıkları yerlerdeki halklar hem teknolojik açıdan geriydiler (İnkalar ve Mayalar, demiri-bakırı bile bilmiyordu, Top-tüfek kullanan İspanyollara karşı taş baltalarla kendilerini savunuyorlardı) hem de bir millet duygusna sahip değillerdi. Kabilelere, dinlere ve mezheplere bölünmüşlerdi. Çabucak birbirlerine karşı kışkırtılıyorlardı. Bu yüzden Avrupa ülkelerinin deniz aşırı ülkeleri fethi çoğu kez komik denecek kadar kolay olmuştu. Çoğu kez sadece yürüyerek fethetmişler, doğal engeller, yerli halktan daha büyük bir direnç oluşturmuştu. Arjantin ve Şili devletleri, 19. yüzyılın ikinci yarısı Patagonya'yı fethedebildi. Batılı devletler, beyaz insanların sıtma ve hummaya karşı dayanıksızlığı yüzünden  kinin ve BCG aşısının icadına kadar Afrika'nın içlerine giremediler. Bunun yerine milyonlarca Afrikalı'yı köle yaparak Kuzey ve Güney Amerika kıtasındaki çiftlik ve madenlerinde köle yaptılar. Bu köleler çoğunlukla savaşan kabilelerin birbirlerinden aldıkları esirleri, saçma sapan Avrupa malı süslerlerle (cam boncuk, tüylü şapka vesaire) değişmeleri sonucunda elde ediliyordu.  Pek çok işgali, batılı devletler değil, şirketler yaptı. Koca, Hindistan'ı, İngiliz,    İngiliz Hindistan şirketi önce kontrol altına aldı. Son, Babür devleti kralını, şirketin memuru haline getirdi. (Son, İran Şahı Rıza Pehlevi'de BP petrol şirketinin yerel memurundan başka bir şey değildi.) Sonra ülkeyi bizzat işgal etti ama başedemeyince İngiltere kraliçesine, Hindistan kraliçesi tacı taktı. Aynısını Hollahnda Doğu Hindistan kumpanyası, ücretli Filipinli ve Japon askerleri kullanıp, bu günkü Endonezya adalarında yaptı. Ülkeye de adını Hollandalılar verdi. Bu isim, bir Latince İndo (iç), bir de Yunanca Asya kelimelerinden oluşuyordu. Şirket iflas edince de, tüm borçlarını ve mülklerini Hollanda devleti satın aldı.

Avrupalıların egemenlikleri, özellikle Afrika ve Amerika kıtalarında sadece siyasi olmadı, kültürel de oldu. Afrika kıtasında sadece Etiyopya,  yalnızca kendi yerel dilini resmi dil olarak konuşuyor. (Mali ve Burkina Faso, Fransızca'yı resmi dilden, çalışma dili statsüsüne düşürdüler ama Fransızca, pratikte resmi dil olmaya devam ediyor) Diğerlerinde Arapça, İnglizce, Fransızca, Portekizce ve sadece Ekvator Ginesi'nde İspanyoca resmi dil. Batılı sömürgecilerin kültürel hegamonyaları o kadar yaygun ki, Afrika'da İspanyolca konuşan tek ülke Ekvator Ginesi'dir diye bir cümle kurabiliyoruz. Mesela Japonca konuşan tek Afrika ülkesi yada Türkçe konuşan Amerika ülkesi diyemiyoruz.

Bu sebeple Avrupalılar, yani beyaz adam, doya doya ayrımcılık ve ırkçılık yaptı. Egemenliği altına aldığı halklar ile fiziksel ayrılığı da belirgindi. (Deri renkleri, gözler başta olmak üzere yüz hatları çok farklıydı.) Sömürgelere gitmeyen Avrupalılar da bu zenginlik için elinin altındaki Yahudilere yöneldi. Coğrafi keşifler ve sömürgeleşmeyle beraber, antisemitizm yani Yahudi düşmanlığı da arttı. Hitler, Kavgam kitabında, bizim imparatorluğumuz, doğuda ve kara imparatorluğu olacak, diyor. Bize tarih derslerinde, birinci dünya savaşının asıl nedeninin Alsas Lorine bölgesindeki kömür yatakları olduğu yazılmıştı. Oysa, Hitler, Kavgam'da iki defa Kamerun'dan bahsederken, hiç Alsas demiyor. ( https://onbinkitap.blogspot.com/2018/05/kavgam-incelemesi-2-kitabin-genel.html)

Diğer toplumlarda, özellike Araplar, Türkler ve Ruslar'da faşizm normal yollardan ilerlemedi. Çünkü bu toplumlar,  kendilerinden daha gelişmiş ve güçlü toplumlara hükmetmek zorundaydılar. Araplar, Karolenj imparatorluğuna karşı Puvatya yenilgisi aldıktan sonra, tek başlarına bir zafer kazanamadılar. Meşhur Ayn Callud zaferi, Memluk, yani köle askerlerin zaferdir. Bu köle askerler de Türk, Kürt ve Çerkezlerden oluşmaktadır. 1040 Dandanakan savaşından sonra ise Türklerin koruyuculığna girdiler. Barbaros Hayrettin Paşayı da bizzat Cezayir'e kendileri davet etti.  Türkler olmasaydı, Afrika'nın kuzeyi Müslüman kalmayabilirdi. Türkler ise Araplara egemen olduklarında dünyada Matematik, Kimya, Geometri ve Tıp bilimlerinde öncü güç Araplardı ve bu bilimlerde ilerlemek için Arapça bilmek şarttı. Türkler, çoğunluka göçebeydi ve genelde egemen oldukları milletlerin okuma-yazma oranları, Türklerden daha yüksekti. Osmanlı yıkılana kadar da genelde öyle oldu. Cumhuriyet döneminde de Kürtler'de okullaşma oranı düşük kaldı. Alevilerde ise Sünnilere göre yüksek oldu. Ruslar ise Tatar -Moğol egemenliğinden çıkıp,  efendilerinin egemenliğini devraldılar. Bu yüzden Ruslar, Yahudiler haricinde yavşak faşizmde kaldılar, sadece Yahudilere karşı açık faşizm ve progromlar yaptılar. Sovyet ihtilalinden sonra Yahudi düşmanlığı da yavşaklaştı. Troçki'nin Bolşevik partisinden atılma ve ülkeden sürülmesinin asıl sebebi Yahudi kökenli olmasıydı. Menşevik partisindeki Yahudi düşmanlığı açıktı. Rus iç savaşı boyunca Menşevikler, bir milyon kadar Yahudi öldürdü. Stalin ise Yahudileri ve Müslümanları Bolşevik partisinden temizledi. Sultangaliyef'in yazdıklarını (Türkçe'ye çevrildiği kadar) okudum. Kendisinin Turancılık yada İslamcılık düşünceleri yoktu. Sonuçta Stalin'de, ateist olduğu halde, Yahudi ve Müslüman kişilerden nefret ediyordu. Gücü eline alınca, partide üst düzey mevkileri Gürcü ve Ermenilerle doldurdu. Sonra Kruşçev geldi ve üst düzey kadroları Rus olmayanlardan temizledi. 

Faşizm, köle de olsa azınlıklara her zaman güç yetiremez. Azınlıklar içinden kompradorlar (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/kompradorlar-isgalciler-kadar.html), işbirlikçiler yetiştirilmelidir. Nazi kampları bile büyük ölçüde kapo (capo) denen işbirlikçi mahkumlara emanetti. 1930' larda bir İngiliz Binbaşısı, bir sebepten Hintlilere öfkelendi ve binlece Hintliyi, İngilzi bayrağının altından geçirdi. İsyan tehlikesi yüzünden meslekten atıldı ama bu sefer de İngiliz halkının bağışlarıyla zengin oldu, lüks içinde yaşadı. İngiliz subayları bölgeye zengin olmak için gidiyordu çünkü. Yoksa Kraliçe bir daha savaşmaya subay bulamayabilirdi. Fakat olay gene de Hintlilerin gururnu yaralamıştı. Zengin bir Hintli genç, Oxfort'a okumaya İngiltere'ye gitmişken,  emekliliğinin tadını çıkaran binbaşıyı öldürüp, kahraman oldu. İmgilizler olayı saklamaya çalışırken, Nazi Almanyası manşet yaptı. İngilizlerin, Hindistanı ciddi anlamda terk etmeye bu aşamda başladıklarına inanıyorum. Çünkü Rajaları, Ağa Hanları, Şeyhleri ve bilumum üst kast Hintlileri yanlarına çekmeden Hindistan'ı yönetemezlerdi. Gene de gerçek faşizmde, net ırk ayrımları, o ırkların yaşadığı getto mahalleleri vardır. Yavşak faşizmde ise, yağma zamanları haricinde azınlıklarla iyi geçinilinir. O azınlık üyelerinden dost ve arkadaş edinilmeye dikkat edinilir. Hatta progromlar yaklaşırken, hem kurbanları gafil avlamak, hem de katliamın suçunu kurbanlara atmak için yapılınır bu. Onlar bizi kışkırttı, aramız aslında çok iyiydi, demek için bunu yaparlar. Kendi aralarında azınlık yada ötekileştirdikleri kişiler için kendi aralarında en rezil dedikoduları yaparlar. (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/02/dedikodu-cihadi.html)

Dedikodu, her türlü yavşaklığın ama malzemesidir. Dedikodu, Goebbels ilkelerinin temelini oluşturur. 

(https://onbinkitap.blogspot.com/2021/09/duygu-egitimi-nasil-olur-1goebbels.html) Dedikoduların en büyük delili kendisidir. Herkesin bunu konuşmasıdır. Olayı çoğu kez gören olmamıştır ama bir görenden duymuşlardır. Dedikodular hem linç ve progromdan önce, hem de sonra yaygınlaşır. Öncesi progroma hazırlık, sonrası da progromu haklı çıkarma çabasıdır. Böylece linç edilen azıklıklara suç yüklenmiş olunur.

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/09/azinlik-suclari-koku-ve-azinlik-ateizmi.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/azinlik-suclari-siyasi.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2019/12/maras-corum-sivas-ve-diger-katliamlar_21.html

https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/kavgam-elestirisi-8-otekilerin-ve.html

Faşizanca tavırlar sadece progromlardan ibaret değildir. Faşizan ayrımcılık da vardır ama yavşakça, yani çoğu çok açıkça değildir. Genelde ya suç başkasına atılır, yada başka bir bahane bulunur. Mesela, Kılıçdaroğlu'na Alevi olduğu için oy vermem demez, Kılıçdaroğlu'na Alevi diye oy vermeyecekler, başka aday bulalım denir. 

(Buraya gelecek için öngörü notu: Biz solcular, doksanlarda Necmettin Erbakan'ın başbakanığını istememiştik. Aslında, Erbakan'ı merkez sağ da istememişti. Onunla yapılan koalisyonlar hep kehren olmuştu. Sonuçta onun yerine daha beteri gelip, öncelikle onunla koalisyonları sürdürmeyen merkez sağı yok etti. Ocakzade, Tuncellili bir Alevi olduğu için Kılıçdaroğlu'nu istemeyen sağcıların, daha beterini göreceğine dair bir his var içimde. Kılıçdaroğlu uzlaşma adamıydı, hatta bence fazla uzlaşma adamıydı ve sonuçta bir iderai maslahatçı olarak anılacak) (https://onbinkitap.blogspot.com/2023/07/neden-kilicdaroglu-istifasini-istemek.html)

Aslına bakarsanız azınlıklar güçlendikçe, demokrasi bilinci arttıkça,  nefret duygusu sinsileşiyor. ve yavşaklaşıyor.  İçimizde başkalarına karşı nefret oldukça, hiç birimiz masum değiliz.

6 Ocak 2024 Cumartesi

Yer İzmir-Bornova, 13 Mayıs 2022, Konu: Suriye Uyruklu AİLELER (çocuk cinsel istismarı)

 


Yer İzmir-Bornova, 13 Mayıs 2022,
Konu: Suriye Uyruklu AİLELER

Bornova'da yaşayan Suriye Uyruklu Aile bir çocuğun cinsel istismarı olayına karışıyor. Olay göç idaresi Başkanlığı'na intikal ettiriliyor ve söz konusu yabancıların Geçici Koruma Yönetmeliğinin 34. Maddesinin ilgili fıkrası kapsamında İl Göç İdaresi'ne DAVET ediliyor. çocuk cinsel istismara uğruyor, Suriyeli aile davet ediliyor.

Daha sonra geçici koruma kaydına açık iller arasından öncelikli gitmek istedikleri iller soruluyor ve paşa gönüllerinin istediği ile sevk işlemleri başlatılıyor.

İl müdürlüğüne DAVET edilen tacizci sapıklar Kırşehir ilimize gitmek istediklerini belirtiyor ve bu sapıklara yol izin belgesi düzenleniyor ve skandalın üzeri kapatılıyor.
Tıplı ensar vakfı daha birçok çoçuk Dosyasında olduğu gibi!
Not; ırkçılık olarak algıyanın ağzının üstüne kürekle vururum. Tacize uğrayan Türk vatandaşı bdeğilde mültecide bir çoçukta olsa aynı tepkiyi veririm.
Asıl olay devlet kurumlarının rezilliğidir.
Çocuk istismarı ödüllendirilecek bir suç değildir.

Kaynak: x.com  

Rose(Gül Şahin,Gül’ce)


DEVA'YA DA DİĞERLERİNE DE HAYIR-SAĞIN ALTERNATİFİ ARTIK SADECE SOLDUR



(Not: Yazıyı Mart 2020'de yazmış ama yayınlamamışım. Gene de güncelliğini koruyor)
İki yıldır kurulması beklenen Akp küskünleri partisi nihayet kuruldu. Tam da Koronavirüs açıklaması ve okulların tatil açıklamasına denk geldiğinden, gündeme gelmedi, gelmesini de istemiyoruz.
Yıllarca sağın krizlerine darbeler yetişti ve yerine yeni bir sağ parti yerleştirdi. Sağ, kendi hatalarını, suçlarını hep sola yükledi. Propagandasında hep başarılı oldu.
27 Mayıs darbesinin ardından aynı kırat simgesiyle Adalet partisini kurdu. Bu parti de tüm sağın (Türkeşçi Ülkücü gruplar ve Erbakancı Görüş  Milli Görüş grupları ve diğer küçük sağcı gruplrın) liderliğini de yaparak,  12 Eylüle kadar geldi.
12 Eylülde de önce Turgut Sunalp'ın  MDP (Milliyetçi Demokrasi Partisi) için denendi ama halk askerin kurduğu partileri pek sevmedi ve ANAP'ı tercih etti. ANAP çökünce de gene Demirelci DYP yerine geçmeye, daha doğrusu geçirilmeye çalışıldı. Pek çok liberal solumsu yazar koro halinde Tansu Çiller'i övmeye başladı. Anap'ın yıkılışını Tansu Çiller'i yücelterek kurtarma çabasıydı bu.
O kadar ki, Demirel cumhurbaşkanı olduktan sonra yapılan DYP kurultayınca, Kasım'a (olağan kongre) kadar İsmet abi (İsmet Sezgin) sloganıyla açıkça taraf tutan Sabah gazetesi bile aşırı Çillerci oldu.
Gel gelelim Özalcı neoliberal politikaların yıkımı bitmiyordu. Çiller ise karizmatik bir siyasetçiden çok, komik bir çizgi film karakteri gibiydi. Sonra basın Çiller aleyhine döndü zira propagandası işe yaramıyordu.
Derken sağ tamamen dağıldı, yıllardır basının saldırıları ve iç kavgaları ile yıkıma uğramış sol da, son harabe hali ile sağın birleştirici çivisi olmaya yeltendi ama olmadı.
İsmail Cem'e kurdurulan parti, önce basının yüceltmesi ile karşılaştı, sonra AKP kurulunca yerin dibine batırıldı.
Bundan sonrasını pas geçip, bu günlere geleceğim. Şimdi sağ tam iktidar ve halk bıktı.
Oysa birileri gene halka sağı dayatıyor. Babacan'ın partisinin başarısız olacağı bellidir. Bunu muhtemelen Babacan'da bilmektedir. Amaç halkın zihnine sağın alternatifi gene sağ olacaktır zihniyetini yerleştirmektir. Hatta AKP'nin alternatifi başka bir AKP'dir zihniyeti amacı da vardır.
Buna en baştan karşı çıkmalıyız. Sağ, bütün yaptıklarının hesabını  vermelidir artık.