Fark ettim ki yıllarca buluş yolu ile öğrenme stratejini yanlış anlıyormuşum. Eğitimciler için buluş yolu ile öğrenme, basit bulmacaların çözümü gibi bir şey. Hani eskiden gazetelerin hafta sonları bulmaca ekleri oluyordu. (Muhtemelen beş yada on seneye kadar kağıt gazete ve dergiler mazide kalacak) Bazen de detektiflik soruları oluyordu. Komiser şapşala yardım edin, şüphelinin konuşmasındaki beş yüz hatayı bulun gibi. Oysa keşfetmek bambaşka bir olay.
https://onbinkitap.blogspot.com/2024/02/bulus-yoluyla-din-ogrenimi.html
Oysa keşif, daha başka bir olay, olgu. Ben de bunu çok sonra keşfettim. Yıllarca kötü kötü okullarda çalıştıktan sonra Ankara merkezde iyi bir fen lisesine geldim. Çocukları bir kaç kere üniversitelerin tanıtım fuarlarına götürdük. Ben, tüm cahilliğim ve çok bilmişliğimle, fuarda çocukların saatlerce serbest kalmasını ve bunun hafta içi yapılmasını eleştirdim. Rehberlik öğretmenimiz beni bir kenara çekti ve tane tane bu etkinliğin yararlarını anlattı. Ben de o okulda kaldığım sürede bu tür etkinliklerin, öğrenci üzerindeki faydasını çok gördüm.
Yıllar içinde fark ettim ki eğitim başta olmak üzere, insanların pek çok eylemi, beklenmedik, hesaplanmadık sonuçlar doğurur. Kolomb, ölene kadar yenir kıta keşfettiğinden emin olamadı. (Arada şüphelenmişse de hep Asya'ya gittiğini savunmuş.) Macellan'ın da niyeti, dünyanın etrafını dolaşmak değilmiş. Afrika kıyılarını egemenliği altına alan Portekiz donanmasını atlatıp, baharat ticareti yapmaktı. O da dünyanın çevresini eksik hesaplamıştı. Filipin adalarına vardığında, geri dönmesinin imkanı yoktu. Kendisi Filipin adalarında öldü ve yerine gelen yardımcıslı Del Kano için tek çıkar yol, Portekizlileri atlatıp, dünyayı dolaşan ilk gemi kaptanı olmaktı.
AIDS hastalaığı da, Afrika ve Latin Amerika' da nüfusun artmasına engel olurken, yer yer azaltırken, Avrupa ve A.B.D'de nüfusu arttırdı. 1960'ların seks devrim, bekar ve özgür yaşam arzusu, evlenme arzusuna dönüştü. Benim şahsi fikrimce bu hastalık, homoseksüel evliliklerin yolunu da açtı. AIDS hastalığından evvel homoluk, eğer erkek argosunda nonoş dediğimiz efemine davranan biri değilseniz, belli olan bir şey değildi. Ermeni, Kürt, Yahudi olmak gibi diyeyim, zira birisi kıyafet, aksesuar, aksan gibi şeylerle kendini belli etmez yada bizzat kendi söylemezse, nereden bilebilirsiniz bu özellikleri? Mesela Şevval Sam, yıllardır Karadeniz türküleri, hatta Lazca türküleri yorumlaması ile tanınır, bir kaç Karadeniz konulu filmde oynamıştır. Kendisinin bir röportajda, baba tarafından Kürt olduğunu söylemişti. AIDS hastalığından sonra ise homoluk, Zenci yada Japon olmak gibi saklanamayan bir şey oldu. Saçları boyayıp, gözlere lens takabiliyoruz ama deri rengisi yada göz şeklini değiştiremiyoruz insanlık olarak. Hastalık seksenli yıllarda homoseksüel erkek kanseri olarak tanındı. İlk vakaların neredeyse tamamı homoseksüel erkeklerden oluşuyordu ve pek çok kere sağlık kuruluşlarında, eşcinsel ilişkiye girdiniz mi sorusu, olağan bir soru olmuştu. (Ben de kan bağışladığım yıllarda bu soruya, sadece bağış formu ile değil, hemşirenin sözlü sorusu ile muhattap olmuştum.)
Eğitimde de böylesi beklenmeyen sonuç, çok olmuştur. Örneğin Sovyet hükumetiişçilere, Amerikan polisinin dövdüğü videoyu izletmiş, işçiler ise, Amerikalıların ayakkabılarının kalitesini görmüştü Alevi bir köylüden bal aldığı için babasından dayak yiyen Fikret Otyam, vasiyeti gereği cemevinden defin edildi. Siz bir şey gösterirken, öğrenci başka bir şey görebilir. Bazen bir şeyi kötülemek isterken, o şeye ilgiyi arttırabilirsiniz. Bu yüzden haberlerde, terör örgütlerinin adı söylenmez. (Haberleri, olası sempatizan adayları için reklam malzemesi yapabilirler.) Adnan Oktar grubu, yıllarca zırva yayınlarla evrim teorisine saldırdı. Zırva diyorum çünkü Karl Marks'ı, Darvin hayranı gibi tanıtıp, Stalin dönemindeki Holodomor (açlıkla öldürme) politikalarını buna bağlamıştır. Karl Marks'ın meşhur Kapital'ını Darvin'e itaf ettiği ve Darvin'in kabul etmediği gibi bilgiler, sağcı yayımlarda sık sık anlatılır. Oysa Marks ve Engels, Darvin ve teorisinden nefret eder, teoriyi burjuva işi derdi. Sovyetler Birliğinde, Stalin ölene kadar Darvinizm, bilim dışı ilan edilmişti. Adnan Oktar grubu halkı, yalan da olsa Darvinizm ile ilgili bilgiye boğuyordu. Çünkü bu tarikatın Müslümanlığına dair tek emare, evrim düşmanlığıydı. Tarikat geçmişte Mason, Yahudi, Komünizm ve pek çok şey aleyhine de yayın yapmıştı ama mehdilerinin ve kendilerinin ispatı olarak sadece evrim düşmanlıkları kalmıştı. Tarikat bunun için sadece evrim düşmanı Playboy tv haline gelen A9 radyo-tv kanallarını değil, kiraladıkları yerel yada küçük uydu kanallarını da kullanıyorlardı. Bastırdıkları kitapları sokaklarda ücretsiz dağıtıyorlardı. Sonra bu tarikat birden bire kapatılıp, mehdisi ve üst düzey yöneticileri tutuklanınca halk, özellikle de gençler, evrimle ilgili diğer yayınlara yöneldi. Tarikat halen trolleri aracılığı ile X.com başta olmak üzere evrim düşmanlığına devam ediyor.
https://onbinkitap.blogspot.com/2023/10/adnan-oktar-tarikatinin-beklenen.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2018/08/adnan-hoca-yeni-bir-15-temmuz-tehlikesi.html
Bu beklenmeyen sonuçlardan dolayı otoriteler, halkların bir şeyler keşfetmesine engel olmaya çalışırlar. Fatih Sultan Mehmet'in, matbaayı yasaklamasının tek sebebinin hattatlar odası olduğunu söyleyen tarihçiler ve buna inananlar ne kadar saftır. Her iki Müslüman'dan birinin okur-yazar olmaması (bunu bir konuşmasında bizzat Recep Tayyip Erdoğan söylemişti) tesadüf müdür, bunda iktidarların hiç mi çabası yoktur? Yeni şeyler öğrenen öğrencilerimiz, bizim bilgi otoritemizi sorgular ve ya kendine yeni otorite arar, ya da kendi bir otorite olmaya çalışır. Diğer yandan bir varlık hakkında bilgilerimiz arttığında, ona olan saygımız da azalabilir.
En basitinden ülkemiz din kitaplarının çok satıldığı, az okunduğu bir ülkedir. İnsanlar o kitapların içeriğini okusalar, neler olduğunu keşfetseler, o din adamlarına saygısı azalacaktır. Mesela Mesnevi'yi okuduğunuzda Mevlana'nın Türklerle alay ettiğini görürsünüz. Kürtleri de sevmez, babası Burhanettin Velet'te, Kürt yattım Arap kalktım diyen şeyhin çocuğu olduğunu söyler. Kumaş çalan terzi hikayesiyle, Türkleri aşağılar. Moğol komutan Bacu (Baycu) Noyan'ın gizli Müslüman olduğunu söyleyip, Moğol ordolarının Konya'yı yakmasını övmüştür. Mesnevi, yüz kızartıcı porno hikayelerle dolurdur ama kendi yazdığı Mesnevi'yi Kuran'ın tefsiri değil, kendisidir diye över. Mevlana'yı seksenlerde yeniden parlatan Hıncal Uluç'dur. Kendisi 1986 Dünya Kupasını izlemeye giderken, tesadüfen Mevlana felsefesi derneğini görmüş, böyle derneklerin tüm dünyada yagın olduğunu öğrenmiş, bunu haberleştirip, Şeb-i Aruz törenlerini yeniden moda etmiştir. Mevlevi Şeyhi Şeyh Galip ise düpedüz alkoliktir, Hüsn-ü Aşk'ya, 2-3 sayfada bir, Ey Saki, Şarap Getir demesinin de bir açıklması yoktur.
https://onbinkitap.blogspot.com/2021/08/ariflerin-menkibeleri-ve-mevleviligin.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2017/12/mesnevidenhatirlananlar-mevlana.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2022/05/tamami-okunmayan-bazi-dogu-klasiklerin.html
https://onbinkitap.blogspot.com/2018/10/diktatorlerin-marifetleri-histonun.html
Oysa bugün insanlar okuyorlar, izliyorlar, geziyorlar ve keşfediyorlar. Tarih boyunca iktidarlar, halkarın bir şeyler keşfetmelerine engel olmak istedi. Bu yüzden okuma-yazma oranlarını düşük tutmaya çalışmış, kitapların okunmasına engel olmuşlardır. Kuran'ın abdestsiz ele alınmaması ya da Atatürk dönemine kadar Kuran'ın Türkçe çevirisinin yapılmaması gibi şeyler, hep bunun içindi. 12 Eylül anayasasının, sadece devletin televizyon ve radyo kanalı sahibi olabilir kanunu da bunun içindi.
Oysa insan her zaman keşfetmenin bir yolunu buluyor. Öyle olmasa insanlıkta yeni ideolojiler, yeni dinler, mezhepler, görüşler ortaya çıkmazdı. Bu açıdan Tam Öğrenme Kuramını saçma buluyorum. Her öğrenciye, her şey öğretilemz. Önce öğrencinin hevesi olmalı, merakı olmalı. Ülkemizin eğitim sistemi, onlarca yıldır gençlerimize İngilizce öğretemiyor. Oysa son yıllarda kız öğrenciler arasında Korece, erkek öğrenciler arasında da Japonca öğrenmenin yada öğrenmeye çalışmamın moda olduğunu fark ettim. Kızlar romantik diziler, erkekler de hentai denen, şiddet içeren çizgi film ve çizgi romanlardan etkileniyor. Yani konu ilgi alanına gelince insanlar daha zor konuları da öğrenebiliyor.
Bu durumda eğitimciler artık serbest keşif yolu ile öğrenmeyi sistemleştirmeli. Bu yöntem, formal ve informal eğitim arasında durmakta. Çünkü konuyu, öğrenme yöntemini öğrenci seçmekte, öğretmen; heveslendiren ve yanlış öğrenmeleri düzelten kişi olmaktadır. Günümüz insanı sürekli bilgi yağmuruna tutulmaktadır. Keşfe çıkan birey, yanlış bilgiye de ulaşmaktadır. Mesela geçenlerde Koçgiri isyanından bahseden bir Youtube kanalına rastladım. Verdiği bilgiler tamamen yanlış. İsyanın düğüm noktası olan Çalıyurt meydan savaşından hiç bahsetmiyor. Koçgiri halkı ile ilgili verdiği bilgilerse tümden yanlış. Bu sayede siz de bu satırların yazarının bir Koçgiri olduğunu öğrendini.. (Aslında tam olarak Koçgiri değil, Zeruken ama bu başkaa bir ayrıntı) Dedemin babası, yani büyük dedem bu savaşta ölmüş.
Keşif nasıl olur ve bunda öğretmenin rolü nedir gibi konular, daha sonraki yazılarımın konusu.